Ülkemizde ekonomik kriz herkesi etkiliyor. Ülkemizde geniş bir kesim ekonomik sorunlar mücadele ederken, Tekirdağ ve Diyarbakır’da iki çocuğun başına gelenler bu kez insanlarımızın psikolojilerini etkiledi.
Ekonomi de yaşandığımız sıkıntılar nedeniyle, İşçiler, çiftçiler, esnaflar, sanayiciler ve de dar gelirli kesimi oluşturan memurlar ve emekliler burunlarından soluyor. Ülkemizde ilk kez Egeli çiftçiler, traktörleri ile yollara çıktılar. Ben en son çiftçi eylemini liseye giderken olduğunu hatırlıyorum. Tütün mitingleri yapılmıştı. Kitlesel tepkiler dönemine girildiğini düşünüyorum. Herkesin sağduyulu olması gereken bir durumun içindeyiz.
PSİKOLOJİMİZ BOZULDU
Diyarbakır’da Narin’in ve ardından Tekirdağ’da, bebeğin başına gelenler, hepimizin birbirimize ‘Ne oluyor?’ sorusunu sormasına neden oldu. Tüm televizyon kanallarında yorumcular, aynı görüntüleri döndüre döndüre insanlarımızın gözüne soktular. Habercilik, gerçeklere bağlılık hepsi bir yana savruldu. Birkaç gündür, çığlık atan, ağlayıp kendini paralayan sunucular ekranlarda görüyoruz. Depremde deprem uzmanı olanlar, şimdi de, Adli tıp uzmanı oldular. Türkiye’nin çevresinde ateşten çember var. Yabancı askeri üstlerin sayısı atıyor.
NASIL OLUR Kİ
Diyarbakır’daki olayda, ekranlara gizli tanığın ifadeleri yansıdı. Demek ki, bir gizlilik yok. İfadenin fotokopisinin üzerine, görüntüleri veren televizyonun logosu da konuluyor. Olay henüz sorgu aşamasında, her geçen gün yeni deliller ortaya konuluyor. Gözaltılar sürüyor. Boş köyden gece canlı yayın yapılıyor. Özellikle aile ilişkileri üzerine soru işaretleri yaratılmamalıdır. Bu haberleri, polisiye dizi gibi gösterilen olayları Türkiye’de binlerce çocuk izliyor. Reyting uğruna bazı şeyler yanlış yapılıyor. Bir anlamda gazetecilik vicdan işidir.
AĞLAMAK FAYDA SAĞLAMAZ
Bundan sonra Narin’e ağlamanın bir faydası yok. Bu olayların beslediği kökü kesmek gerekir. Feodalizmi, üretim ilişkileri ile birlikte tasfiye etmek gerekir. Çevremizi askeri üsler ile saran, batı emperyalizminin bir eli dinimizde, bir eli kültürümüzde, siyasetlerimizde, ekonomimizin içinde bulunuyor. Bu eli kesmek gerekiyor. Günümüzdeki Modern Ortaçağ’dan kurtulmak gerekiyor.
KİMİN UMRUNDA
Halkın kendine ait enflasyon, işsizlik, büyüme rakamları var. Ekonomi yönetiminin açıklamaları ile karşılaştırılıyor. Herkes kendi rakamlarına bakıyor. Diğeri umurlara gelmiyor. Eskişehirli buğday üreticisi üç yıldır fiyatların aynı olduğunu söylüyor. Çiftçini yüzde 60’ı zararına ekip biçtiğini söylüyor. Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay, mitinglerde net mesj veriyor: “İşçi TÜİK’in rakamına inanmıyor”. Esnaf sürekli etiket değiştirmekten bıktı. Taşbaşı esnafı, sattıklarına, mal aldıklarını söylüyorlar. Müşterilerine karşı zorlanıyorlar. Sanayici maliyet enflasyonuna vurgu yapıyor. Herkes ayakta kalmanın yolunu bulmaya çalışıyor.
KONTROLÜ KAYBETMEMEK GEREKİYOR
Dünyanın kontrolünü kaybeden batının bu durumu tersine çevirmeye çalışırken dünyaya dayattığı neoliberal politikaların yol açtığı ekonomik dengesizlik kendisini vurmaya başladı. Devletler günümüzde olası bir kıtlıktan kaçınmak için önlem almaya çalışıyorlar. Devletler bu konuda haklılar. Egemen bir ülkenin kendi gıda güvenliği için önlemler alması en doğal hakkıdır. IMF gibi kuruluşlar 1980 den sonra adım adım milli ekonomi ve tarımları tahrip ettiler. Gıda da yeni artışlar bekliyor. Ateşten gömlek günler hepimizin sorunu olmalıdır. Hep birlikte çözüm bulmalıyız. Dünyadaki olumsuzluklar ülkemize yansıyor. Dünya krizdeyken, Atatürk döneminde krizden etkilenmeyen dünya yüzünde iki ülkeden biriydik. Yine olabiliriz. Bu politikalar bellidir.