Her bilginin kaydedildiği, görüntülü arşivlerin ihtiyaç halinde meydana saçıldığı dönemlerden geçiyoruz… Hiçbir söz havada kalmıyor, unutulmuyor.

Sözle icraat arasındaki farkı anlatmak için halk arasında kullanılan bu sözün siyaset dilinde bir karşılığı var mıdır? Elbette bunun yorumu siz değerli okuyucularımın. Ancak siyasetin ana teması “çok söz az iş” olarak özetlenebilir.

Yıllar önce siyasetçilerin sigara kapları üzerine yazılan yazılar vardı. Seçim dönemlerinde siyasetçiler kahve kahve dolaşır, vatandaşla sohbet eder sözüm ona dertlerini dinler, dinlediklerinin bir bölümünü de not etmek için sigara kaplarının üzerine not alırlardı. Sigara paketinin içindeki sigaralar bitince paket de çöpe gittiği için isteklerin pek de kale alınmadığı gerçeği ile yüzleşirdik. Hani derler ya, “suya yazdım gitti!” O hesap… Eğer bir talep siyasetçi için değerlendirmeye değer bir şey ise siyasetçi cebinden bir kartvizit çıkarıp ilgili kurumun amirine, müdürüne, şefine “Hamili kart yanımdır, gereğinin yapılmasını rica ediyorum!” diye yazar kendisine talebi iletenin eline tutuştururdu. Bugün artık talepler TBMM genel kurulunda, en hızlı iletişim kanalı olarak sosyal medya hesapları üzerinden ilgili makama iletiliyor.

Ancak artık her bilginin kaydedildiği, görüntülü arşivlerin ihtiyaç halinde meydana saçıldığı dönemlerden geçiyoruz… Yani hiçbir söz havada kalmıyor, hiçbir söz unutulmuyor. Siz unutsanız bile birileri sizin önünüze onları çekip çıkarıveriyor.

Hiç merak etmedim ama kaçıncı kez Eskişehir’in ölüm yolları ile ilgili kimler söz vermiş, kaçıncı kez kepçeler yollara dizilmiş? Örneğin bugüne kadar Eskişehir’in çevre yolu ile ilgili kim ne söylemiş? Yetmez, Eskişehir’in kronik sorunlarından birisi olan kentsel dönüşüm, küçük sanayi sitesi, trafik ile ilgili sıkıntıları kimler dile getirmişse ve kim ne çözüm önerisinde bulunmuşsa bunlara da bir bakmak gerek. Çünkü Eskişehir kıymetlidir, Eskişehirliler saygıdeğerdir. Ben diyorum ki artık sözün bittiği yerdeyiz. Kimsenin kimseyi suçlayacak bir durumu yok. Eskişehir için sorunların çözümü adına herkesin taşın altına elini koyma vaktidir.
Artık özellikle seçilmişler, ister yerel yöneticiler olsun, isterse milletvekilleri olsun birbirlerine uzaktan laf yetiştirmek yerine oturup kafa kafaya verip Eskişehir’in kronik sorunları nasıl çözülür bunun için kafa yormalıdırlar.

Bir araya gelerek Eskişehir’in sorunlarının çözümü için kafa yorması gerekenler adına birkaç kez umutlanmıştık. Örneğin “kravatsız toplantılar” adı altında şehrin aktörlerinin bir araya geldiği toplantılar başlamış birkaç kez aktörler bir araya gelmiş oturup çay kahve muhabbetinden sonra dağılmışlardı. O toplantılar da sözüm ona ön yargısız, herkesin eşit söz hakkına sahip olduğu bir ortamda Eskişehir’in sorunlarının masaya yatırılması planlanmıştı. Kim o toplantılardan neden rahatsız oldu, neden o toplantılar sonlandırıldı bilemiyorum. Hatta merak da etmiyorum desem inanır mısınız? Şöyle düşünün her defasında tekrarlanan en kolay sözlerden birisi “Söz konusu vatansa gerisi teferruattır” diye söylenir ya… Ben “Söz konusu Eskişehir ise gerisi teferruattır” diyemeyenleri tahmin ediyorum. Sözde var olanların, özde var olamadıkları ortamları hayal ediyorum hep.

En kolay iş karşı tarafı taca çıkarmak olunca yukarıdaki şehre dair öyküler ile ilgili olarak herkesin bir mazereti olabilir, söyleyecek sözü olabilir. Zira söz de parayla değil ya! Peynir meselesine gelince geçtiğimiz gün “35 liralık peynirin hikayesini” yazmıştım. Gemiye gelince yolcusu çok ama gemiyi yüzdürecek derin suyumuz yok be kardeşim..