Zaman öyle hızlı geçiyor ki... Daha dün Ramazan ayına başladık yarın bitiyor… Ertesi günü de bayram… Ramazan boyunca öyle şeyler yaşadık ki gelişmelere yetişmekte gerçekten zorlandık. Bir anda siyasetin tansiyonu yükseldi, sokaklar protesto eylemlerine sahne oldu. Hala da olmaya devam ediyor. İktidar ile ana muhalefet partisi CHP arasındaki gerilim ekonomiye de yansıdı. Meclis çalışmaları nerede ise askıya alındı… Türkiye’nin gözü kulağı İstanbul ve Ankara’dan gelecek haberlere çevrildi. İşin özeti Türkiye ekonomisi bir anda yüksek tansiyon sebebiyle iki yıl önce başladığı noktaya geri döndü. Döviz, altın fiyatları aldı başını gitti. Merkez Bankası dövize elindeki argümanlar ile müdahale etti vesaire.

Sonuçta bu yüksek tansiyonun maliyeti gerçekten dar ve sabit gelirli kesimlerin sırtına yüklendi. Ve zaten asgari ücretin altında maaş alan emeklilerin bayram için küçük bir umudu ikramiyelerdeki minicik artışı bile yasal düzenleme yapılamadığı için emekliye bayram öncesi ödeyemediler…

Ve son gelişme bayram tatilinin 9 güne çıkarılması kararı alındı. Bu kararın ardından daha önceden zaten kendini izinli sayanların yaptırdıkları tatil rezervasyonları da artmaya başladı… Çok uzun yıllardır bayramlar artık tatile dönmeye başlamıştı, son yıllarda bayramı tatil fırsatına çevirenlerin sayısı hızla artmaya başladı. Ağız tadıyla bayram yaşamak yerine tatile çıkıyormuşuz hissi daha ağır basmaya başladı. Çünkü ayrışma ve toplumsal kutuplaşma öyle boyutlara geldi ki insanlar birbirlerinin kapılarını çalmaktan çekinir hale geldiler. Dolayısıyla hayatlarındaki bu kadar büyük boşluğu uzun vadeli ve taksitli ödeme yapabildikleri tatile çevirdiler. Kim kazandı, kim kaybetti hesabı yapacak olursak kaybedenin ine de ücretli kesim olduğunu söylemek mümkün.. Bu arada emeklinin bırakın tatile gitmeye evinde bile sağdan sola dönmeye mecali kalmadı.. Onlara tatil mi, yoksa başka bir şey mi belli değil. Sahi biz ne ara bu kadar bozulduk, ne ara bu kadar dağıldık?

Galiba birbirimize olan sevgimiz, saygımızda ciddi anlamda erozyona uğradı… Eski komşulukların tadı yok, geçmişte her ramazanda gerçekleşen sokak iftarları artık neredeyse hiç kalmadı. Akşam iftar saatine yakın komşular arasındaki o heyecanlı koşuşturmacalar kaybolup gitti. Artık şehir hayatında aynı apartmanın tek bir kapısından girip birbirlerini tanımayan, kimin ne yaptığını bilenlerin olmadığı, insanların birbirlerine selam bile vermediği, apartman ve site yönetimlerinin bile profesyonelleştiği günlerden geçiyoruz.

Sadece bu kadar değil… Eskiden dolmuş ve otobüs duraklarında uzun uzun kuyruklar olurdu Ramazan boyunca ve o kuyruklarda kimse kimsenin önüne geçmez, sırasına rıza gösterirdi. Şimdi öyle bir şey kaldı mı bir bakın. Otobüslerde, tramvaylarda gençler başlarında bir kulaklık, ellerinde bir telefon dünya ile sanki bütün ilişkilerini bitirmiş, sanal bir dünyanın neferleri gibi gençlere rastlıyorsunuz. Yaşlılar mı? Pek çok zaman yaşlılar kendi aralarında bir birlerine oturacak yer jesti yapmaya çalışıyorlar. Ve çoğu zaman kimse kimseye ses bile etmiyor… 

Sahi nasıl bir bayrama doğru gidiyoruz? Ben bilmiyorum, siz biliyor musunuz? Benim başım döndü, sizin dönmedi mi? Sahi bu bayramda nereye gideceksiniz? Ben kendi kendime, “otur oturduğun yerde?” diyorum.. Belki kapımızı çalan birileri çıkar mı merak ediyorum.. Hepsi bir tarafa bizim kuşağın beklentilerinden söz ediyorum… “Umudum var mı?” Benim umudum yok denecek kadar az ama sizin umudunuzu bilmiyorum… Bindik bir alamete gidiyoruz bayrama..

Whatsapp Görsel 2025 03 27 Saat 16.51.11 1F8D850A