Türkiye bir süredir gerilim ülkesi oldu. Siyasette tansiyonu yükselten gelişmeleri burada uzun uzadıya anlatmaya gerek yok. İmamoğlu’nun önce diplomasının iptali ardından gözaltına alınıp tutuklanmasıyla başlayan sokak protestolarının ekonomiye maliyeti konusunda büyük rakamlar konuşuluyor. İşin aslına dönersek sebep sonuç ilişkisi bakımından yapılacak bir değerlendirmeden çok dar ve sabit gelirli kesimleri derinden sarsacak ağır bir ekonomik maliyet baskısı bu saatten sonra nasıl telafi edilecek?
Garibanın zaten dolar ve avro ile bir işi yok. Ama ortaya çıkan tabloda dolar, avro altının garibanla, dar ve sabit gelirli kesimler ile işi var. Borsanın düşmesi, dövizin ve altının yükselmesi aynı zamanda emeklinin, memurun, dar gelirlinin ekmeğinin biraz daha küçülmesi anlamına geliyor. Bu gelişmelerden bağımsız olarak dün dikkatimi çeken bir haber vardı. Haber şöyle; “Mart ayı gıda fiyatlarında rekor: Enflasyon durmak bilmiyor! Birleşik Kamu-İş'in araştırmasına göre gıda fiyatlarındaki artış hız kesmeden devam ediyor. Yüksek enflasyon özellikle dar gelirli kesimler için büyük bir tehdit oluşturuyor ve halk, temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanıyor.”
Zaten 2018’de pandemi ile başlayan, üretimin düşmesiyle artan ekonomik sıkıntılarımızı telafi etmekte zorlanırken, son iki yılda ekonomiyi toparlamak için uygulanan politikaların özellikle dar ve sabit gelirli kesimler üzerindeki baskısını zaten biliyoruz. Yaşanan gelişmelerden sonra iki yıldır uygulanan politikaların gereği yapılan fedakarlıkların uçup gittiği söyleniyor. Garibanın sıfır etkisi olmasına rağmen faturanın yine de onlara çıkacak olması gerçekten düşündürücü. Ne diyor üstad Abdurrahim Karakoç, “Cümle şelek garibanın sırtında!”
Yine çok söylenen ve “Bizim oğlan bina okur, döner döner yine okur” noktasına geldiysek, “Ağayla, kahyasının hikayesinde” olduğu gibi yine başa sardıysak, “Biz bu fedakarlıkları niye yaptık?”
Her geçen lokmalarımızın küçüldüğü, gelirimizin giderimizi asla karşılamadığı noktaya geri geldiysek, bu soruyu sormak da hakkımız, “Neden?” Sokaklarda gerilim, siyasette gerilim kime ne kazandırdı? İş dönüp dolaşıp garibanın cebinde bitecekse niye yapıyoruz bütün bunları? Elbette olan biten her şeye bir yorumumuz var. Ama insanlar artık yorum yapmaktan yoruldular. Cevabını bildiğimiz soruları buraya sıralayarak bu sorunların üstesinden gelebileceğimizi düşünmüyorum.
Parası olanın krallar gibi yaşadığı, hatta böyle kriz dönemlerinde daha da zenginleştiği gerçeğini de biliyoruz. Son bir haftadır yaşadığımız gerilim dolu günlerin ardından birileri biraz daha şişindi, biraz daha zenginleşti. Ancak kamu çalışanları, dar ve sabit gelirli kesimler, emekliler, yaşlılar, küçük ve orta ölçekli esnaflar kaybetti. İşte işin içinden çıkamadığımız nokta da bu. Neden biz bu faturayı ödüyoruz?
Şunun şurasında bayrama bir hafta kaldı. Mübarek bayrama gelirken insanların kara kara düşündüklerine tanıklık ediyorum. Sokaktaki insan gerçekten gidişattan memnun değil ve karamsar. Özellikle emekliler bu bayramı nasıl geçireceklerini kara kara düşünüyorlar. Geçmişte keyifle, coşkuyla karşılardık bayramları, şimdi sokakları bile gerilimli bir ortamda insanların pek çoğu, “Bayram gelmiş neyime.. Anam anam garibem!” türküsünü söylediklerini duyar gibiyim.