Perşembe günleri Odunpazarı’nda kurulan semt pazarına mutlaka çıkarım. Gazetecilerde halkın içinde olmalıdır. Herkes enflasyona direnmeye çalışıyor. Büyükşehir Belediyesi de enflasyona uzun süre dayandı. Sonunda dayanma ölçütleri bütçeleri aşınca, toplu taşımaya zam yapıldı.

Dün pazarda gezerken, Barbunyanın kilosunun 70 lira olması herkesin dikkatini çekiyor. Kavun karpuz tane ile satılıyor. Kavun karpuzun satış fiyatı tanesi 25 lira olarak belirlenmiş. Bu fiyata tarladan toplanmaz. Domates ise kilosu 5 liraya kadar düştü. Üretici elinde bir şey kalmasını istemiyor. Yoksa 5 liraya domatesin tarladan toplanmayacağını düşünüyorum. Ancak, turşulukta fiyatları yüksek buldum. Burada da pazarcı turşu ve konserve mevsimi diye turşuluk ve konserve yapılacak sebze ile meyvenin fiyatlarını yükselttiğini görüyoruz.

YÜK EMEKÇİDE
Ekonomik krizin yükünü emekçiye çekiyor. Türkiye uzun süredir gelir dağılımı adaletsizliğinde dünyanın lider ülkelerinden biri olduğunu her fırsatta ispatlıyor. Çok kazanan az ödüyor, az kazanan vergi yükünü sırtlıyor. Bu durum 50 yıldır aynı şekilde devam ediyor. 1970’lerin ekonomik krizinin faturası da emekçiye çıkmıştı, 1990’lar boyunca uygulanan IMF reçetelerinin acı ilaçları emekçiye içirildi. 2000’lerin başındaki krizlerde de Kemal Derviş’in faturayı emekçiye çıkardığı bir plan uygulandı.

SAĞDA VEYA SOLDA
980’lerden önce neoliberal teorisyenler bu işin böyle olması gerektiğini anlatıp durmuşlardı. Savunmaları da şöyleydi. Çok kazanandan az vergi alacaksın ki, girişimcinin elinde sermaye biriksin. Böylece biriken sermaye yeniden yatırıma dönüşerek, insanlara istihdam kapısı açılsın. Vergi yükünü az kazananların yüklenmesi yine az kazananların lehinedir. Gelir dağılımı adaletinin bozuk olması emekçinin işine yarar. İş istemiyor musun kardeşim? O halde fabrikalar açacak, iş yerleri kuracak, sana iş yaratacak sınıfın vergilerini azaltacak partilere oy vereceksin.

Bu satırları okuyup da, “bu aptalca yalanlara kim inanır” demeyin sakın. Türk toplumu son kırk yıldır bundan başka bir ekonomi “çözümü” olmayan sağ ve sol partilere oy veriyor.

24 OCAK KARARLARI
12 Eylül 1980 darbesinden birkaç ay önce, ekonomide sermaye birikim modelini değiştirme önerisi Demirel’in azınlık hükümetinden gelmişti. 24 Ocak Kararları diye bilinen bu planı hazırlayan ekipte Turgut Özal da vardı. Darbeden birkaç yıl sonra Özal bu programı kendi iktidarında uyguladı. Sonuç, Türk toplumunun sosyal devlet yıllarında unuttuğu yoksulluk sınırı, açlık sınırı gibi yeni toplumsal ekonomik düzeylerini hatırlaması oldu.

ÖZAL MODEL OLDU
Emek, üretim, planlama ve kamuculuk karşıtı bir çizgi savunan Özal’ın siyasi itibarını hızla yıprattı. Fakat yıpranan neoliberalizmin ideolojik hâkimiyeti değildi. Bu modeli uygulayanların siyasi ömrü uzun olmasa da, siyaset esnafının başka bir ezberi kalmamıştı. Bu nedenle sonraki yıllarda ister sağ ister sol parti görünümlü olsun, Özal gitti, Özallar geldi. Memleketin Deniz Baykal’dan bugüne kadar bütün siyasetçileri için Özal bir idol, bir rol modeli oldu. Özal’ı yani emek karşıtı sermaye birikim modelini yere göğe koyamadılar. Ezberleri hala aynı ezberdir.

NEYİ SÖYLEMEDİLER
Neoliberal teorisyenlerin söylemediği bir şey vardı. Gerçekte çok kazanandan az vergi aldığınızda, elde biriken sermaye, yeni yatırımlara ve istihdamı genişletmeye dönüşmüyordu. Ya sıcak para spekülasyonları üzerinden rant ekonomisinin inşasına gidiyor ya lüks tüketime akıyor ya da yurt dışına çıkartılarak kıyı bankalarında “güvenceye” alınıyordu.

YURTDIŞINA ÇIKAN PARALAR
Türkiye’nin yurt dışına çıkartılmış kaynaklarının 300 ila 500 milyar dolar civarında olduğunu biliniyor. Bunlar emekçilerin ödenmiş vergileridir. Bu kaynakların yeniden Türkiye’ye getirilmesi ve yatırıma dönüşmesinin sağlanması gerekiyor.

Şimdilerde başta Türk-İş olmak üzere diğer sendikalar bıçak artık kemiğe dayandığı için büyük kitle eylemleri yapıyorlar. Emekçilerin mücadelesi herkesi bir kez daha düşünmeye zorlayacaktır.Arkada kalan 50 yıllık gelir dağılımı dersi var. Dersi ve sonuçlarını herkes biliyor. Buna göre davranılmazsa, bir 50 yıl daha ekonomide değişen bir şey olmaz.