Derler ki, “Bir musibet bin nasihatten iyidir!” Ama anlıyorum ki “musibetler” bizim için artık sıradanlaşmış. Hiçbir musibetten ders aldığımızı söyleyemiyorum. Çünkü bir başka atasözümüzde şöyle der, “Görünen köy kılavuz istemez!” Biz hem musibetleri yaşayan, hem de gördüğümüz köye bile kendimizce kılavuz arayan bir toplum haline gelmişiz.
Neden mi bahsediyorum? Söyleyeyim. Türkiye bir deprem ülkesi. Bunu herkes söylüyor. Şair şöyle diyor, “Geç anladım taşın sert olduğunu, Ateş yakar, su insanı boğarmış!” Bunların hepsi bildiğimiz gerçekler olmasına rağmen hala taşın sertliğini, ateşin yaktığını, suyun insanı boğduğunu deneyerek öğreniyorsak bunlara yapacak bir şey yok.
Bilim insanları ülkemizde özellikle Marmara bölgesinde büyük bir yıkıma yol açması muhtemel bir depremden ısrarla söz ediyor, hatta bunun çok yakın olduğunu anlatıyorlar. Bu konuda hemen herkesin de bir fikrinin olduğunu da biliyoruz. Buna rağmen yapılması gereken somut adımlar atmak iken ne yazık ki somut adım atmaktan çok bu işin dedikodusunu seviyoruz.
Acilen yapılması gereken kentsel dönüşüme hız vermek bu konudaki bürokratik engelleri azaltmak, söz düellosundan vazgeçip ortak aklın gerektirdiği adımları atmak değil midir?
Ama biz “dedikoduyu” seviyoruz… Örneğin Eskişehir’de kentsel dönüşüm konusunda bugüne kadar somut olarak hangi adımları attık. İnşaat Mühendisleri Odası ile merkezdeki üç belediyenin yaptıkları protokol sonucu ortaya çıkan gerçekler üzerinden konuşacak olursak, “bugüne kadar kaç binayı boşalttık?”
Arkadaşımız İlksen Akkan’ın İMO Eskişehir Şube Başkanı H. Orkun Kılıç ile yaptığı bir söyleşiden elimizde kalan veriler var. Orkun Kılıç o haberde, ‘’Belediye ile yapı envanteri çıkartılmasına yönelik bir protokol imzalamıştık ve o kapsamda da Eskişehir’de 52 bin binayı taradık. Eskişehir’de acil yıkılması gereken 5-6 bin civarı bina var. Bu 5-6 bin binadan sonrada 2’nci kademede yenilenmesi gereken binalara bakarsak 20 bin civarı bina dönüştürülürse depremi çok düşük bir hasarla atlatırız’’ ifadelerini kullanmıştı.
Yani işin özeti şu ki Eskişehir deprem ihtimaline karşı acilen harekete geçmeli deniyor. Ama biz hala “Kentsel dönüşümü kim yapsın, nasıl yapsın?” tartışmasını yapıyorsak eğer görevimizi yapmıyoruz demektir. Kentsel dönüşüm için vatandaşın yapacağı bir şey yok. “Yok TOKİ, yok Büyükşehir Belediyesi yapsın, vatandaşa sağlanacak kira desteği ne olsun? Bunu belediye mi versin, bakanlık mı karşılasın?” şu tartışmaya bakın Allah aşkına…
Geçtiğimiz günlerde evde otururken birkaç karınca gördüm. Karıncaları şöyle takip edip ne yaptıklarını gözlemledim. Anlaşılan onlarda “Ağustos böceği gibi yaz mevsimini saz çalarak geçirmişler” anlaşılan diye söylendim kendi kendime… Sonra biz de olan bitenlere takıldı kafam.. Özellikle de kentsel dönüşüm konusunda atılan daha doğrusu atılamayan adımlara takıldım. Elbette büyük projelere yerel yönetimler destek vermeli, ama asıl yerel yönetimlerin projelerine de Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın destek vermesi gerekiyor. Öyle bir şey oluyor mu? Ben bunu göremiyorum, gören, duyan bilen varsa bana da anlatsın…
Garip olan bu konuda atılan küçük sayılabilecek adımlara bile takoz koymaya çalışılmasıdır. Şimdi garip bir vatandaş olarak buradan uyarıyorum! Kimse bu dönüşüm konusunu gürültüye getirmesin!..