Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, “En zorun 1 yılı gitti 2 yılı kaldı!” demiş. Demiş mi, dememiş mi bilmem. Ama ateşin olmadığı yerden duman çıkmayacağına göre. Bakan Şimşek böyle bir şeyden söz etmişse eğer vay halimize. Her defasında “en zoru gitti” deniyor da en zoruna yeni bir “en zor” daha ekleniyor.  Yukarıda da söyledim; demiş mi, dememiş mi bilmem. Bildiğim şey ise Şimşek ve ekonomi yönetiminin Türkiye’nin krizden çıkabilmesi için ön gördüğü program için 3 yıllık bir sürecin ilan edildiğini dünya alem biliyor. Şimşek başkanlığındaki ekonomi yönetimi 3 yıllık bir OVP(Orta Vadeli Program) açıkladılar mı? Açıkladılar. O halde “En zorun 1 yılı gitti 2 yılı kaldı!” demiştir diye düşünüyorum. Eğer 1 yılı böyle geçtiyse, son iki yılı nasıl geçecek dersiniz? Sahi bu OVP’nin sonunda denizi görebilecek miyiz? Denizi göremezsek, yeni bir programla daha karşı karşıya kalabilir miyiz? “Şubat, Ocak’tan, Mart Şubat’tan, Nisan Mart’tan iyi olacak!” sözlerini çok duyduk. Sonuçta, “Ne Şubat Ocak’tan, ne Mart Şubat’tan, ne de Nisan Mart’tan iyi olmadı!” Ne deniyordu? “2024, 2023’ten, 2025 ise 2024’ten iyi olacak!” Şimdi ne söyleniyor? “En zorun 1 yılı gitti 2 yılı kaldı!” Hangisine inanalım?

Sadece bir tek süt üreticilerinin isyanını buraya yazayım. Hayvancılıkla uğraşanlar, “Süt üretici çok zorda. Aralık ayı girmeden acilen Ulusal Süt Konseyi’nin toplanmasını ve bir litre çiğ süt karşılığında üreticinin eline geçecek olan net rakamın 19 lira olmasını talep ediyoruz. 19 liranın altında bir fiyat, kabul edilebilir değildir. Ulusal Süt Konseyi’nin maliyet açıklaması şu anda 15 lira civarında. Böyle bir maliyet açıklıyorsunuz, üreticiye de şu anda 15 lira ödeniyor. Çalışan emekçiler bunu nasıl sürdürsün, kendileri hiç para kazanmayacak mı? Bu ay yem fiyatlarına iki kere zam geldi. Biz üretmeye devam edeceğiz ama nereye kadar? Birçok üretici, hayvanlarını kesime gönderiyor. Onun için Ulusal Süt Konseyi acilen toplanmalıdır. Bu durumun sonu hüsran olacak. İthalatla bu işler dönmez. Bir yere kadar döndürürüz'' açıklamasını yapıyor.

Süt üreticisi zorda, çiftçi zorda, sebze üreticisi zorda, patates, soğan üreticisi ürünü tarlada bırakmış. Narenciye üreticisi ürünü dalından toplayamıyor. Emekliyi saymıyorum bile. Asgari ücretli zorda, artık küçük esnaf zorlukları çok ciddi bir biçimde yaşamaya başladı, dar ve sabit gelirli kesimler büyük sıkıntıda.

Ekonominin olmazsa olmazı “üretim” eğer üretemiyorsanız, ürettiğiniz ürünü tarladan çıkaramıyorsanız, tüketici ile üretici arasındaki köprüler yıkılmışsa sorun gerçekten büyük demektir. Hamasetle, sadece konuşarak, toplumu motive etmeye çalışarak sorunları çözemezsiniz. “En zorun bir yılı geride kaldı!” derken 2 yıl daha bu süreç nasıl ilerleyecek? Yukarıda saydığımız toplum katmanları 2 yıl daha nasıl tahammül edecek?

Doğrusunu isterseniz üretmiyorsanız, üretemiyorsanız, en azından gıda üretiminde, meyve üretiminde sıkıntılar yaşıyorsanız, daha fazla borçlanarak ithalata dayalı bir ekonomi düzeni ile yapacağınız ekonomik düzenlemeler “kağıttan kaplan” olur en fazla ve en küçük rüzgarda dağılır gider. Türkiye’nin üretirken büyümeye ihtiyacı var. Eğer ekonomiyi yönetenler en azından vatandaşın kursağına giren üretimin önündeki engelleri kaldırarak insanların biraz nefes almasına katkı yapabilirler. Beton ekonomisine sağlanan avantajların bir kısmının et ve süt üreticisine, sebze ve meyve üreticisine, çiftçiye sağlanması şart. Bunu başarabilirsek hem en azından mutfaktaki yangının sönmesine katkı yapılır hem de insanların nefes alması sağlanır. Yapılacak en önemli şey üretici ile tüketici arasındaki yıkılan köprülerin yeniden inşa edilmesidir. Belki o zaman 3 yıllık OVP’ nin geride kalan 2 yılını geçirmek adına yeni fırsatlar doğabilir.