Gerçekten de öyle sokağın sesine kulak verdiğinizde öyle derin analizler ile karşılaşıyorsunuz ki şaşırıyorsunuz. Dönüp düşünüyorsunuz vatandaşa hak veriyorsunuz
Hep sahada olmaya, vatandaşın ne düşündüğüne hakim olmaya çalışıyorum. Bu arada sağcı-solcu, öteki-beri ki, şu mahalleden-bu mahalleden ayırt etmeksiniz herkesle muhabbet ediyor, sahadaki sorunları anlamaya çalışıyorum. Bazen kendi “anlama kapasite mi de” test etmiş oluyorum. Yaşanan ekonomik krize, oluşan karamsar havaya rağmen vatandaşın hala bir umudunun bulunduğunu hissetmek güzel. Ancak siyasetin tansiyonu bir hayli yüksek ama bu yüksek tansiyon vatandaşı çok da ilgilendiriyormuş gibi görünmüyor. Siyaset sahnesindeki görüntülerin bir tiyatrodan ibaret olduğunu düşünenlerin sayısı hiçte az değil.
Vatandaş diyor ki, “Siyasetçiler sorunları çözemeyeceklerini anladıkları için gerilimi arttırıyor, tansiyonu yükseltiyor. Zira siyaset sorun çözme sanatı olarak tarif edilmesine rağmen bizdeki siyaset anlayışı ne yazık ki sorun üretme sanatına dönmüş durumda” değerlendirmesi yapıyorlar. Vatandaşın bir başka değerlendirmesi ise “Muhalefet kendisi politika üretemiyor, ürettiği politikaları, çözüm önerilerini tartıştıramıyor. Muhalefet ne yazık ki iktidarın belirlediği gündemin peşine takılmış gidiyor!” Gerçekten de öyle sokağın sesine kulak verdiğinizde öyle derin analizler ile karşılaşıyorsunuz ki şaşırıyorsunuz. Sonra dönüp düşünüyorsunuz vatandaşa hak veriyorsunuz
Örneğin bundan bir süre önce asgari ücretle ilgili muhalefet kanadından yükselen sesler vardı. Kimisi “Asgari ücret en az 30 bin TL olsun. Bundan aşağı kesinlikle olmaz” derken iktidar ile dirsek temasını kesmeyen bazı siyasi partilerin temsilcileri de “Akılcı olan en fazla 25 bin TL olmalıdır” fikir beyan ettiler. Bir başka partinin genel başkanı da, “Yılda iki kez zam yapılmak kaydı ile ilk etapta 25 Bin TL olabilir!” çıkışını yapmıştı. Peki, şimdi bu konuda söz söyleyen var mı? Yok…
Çünkü siyasetin gündemi başka bir yöne evirildiği için özellikle muhalefet partileri kendi derdine düşmüş durumda. Bir taraftan yerel yönetimler ile ilgili muhalefete uygulanan kıskaç harekatı, diğer yönden partilerin etkin muhalefet yapmasının önüne geçmek için ortaya atılan söylemler buna da başta ana muhalefet partisi olmak üzere tamamının eşlik etmesi emeklinin de, asgari ücretlinin de, üreticinin de, dar ve sabit gelirlinin de umudu önümüzdeki yılbaşına değil, belki(!) bir daha ki yılbaşı umut olabilir. İktidarın mevcut sistemden de aldığı güçle gündem değiştirme ve politika belirleme konusundaki başarısını sorunların çözümü konusunda da gösterdiğini söylemek mümkün değil.
Emekli de, dar gelirli de, asgari ücretli de bugüne kadar hep “umudu satın aldı”, gerçekle umut arasındaki fark ise her geçen gün gerçekten öylesine açıldı ki iş döndü dolaştı “Altı ay bir uyusak” noktasına geldi. Gerçekten öyle bir iksir(!) olsa da hepimiz ömrümüzden 6 ay gibi bir süreyi feda etsek. Ama hayat devam ediyor, yaşamın zorluklarını ülkenin geniş kesimleri özellikle en alt katmanları öylesine derinden hissediyor ki gerçekten üzülüyoruz. Aslında asgari ücretin ne kadar olduğu değil, alım gücü önemli pek çok kesim için. Emekli için aldığı rakam değil, yaşadığı geçim zorluklarını nasıl aşacağı önemli. Emekliler hala “askıda ekmek, pazarda çıkma ürün” peşinde koşacak gibi görünüyor. Emekliler halk lokantalarının önünde kuyruklar oluşturmayı sürdürecekse yeni yıl bir umut olabilir mi? Bir evin geçimine iki çalışanın aldığı toplam asgari ücret yetmeyecekse, üreticinin eline geçen para ürettiği ürünün tarladan kaldırmaya yetmeyecekse yeni yıl insanlar için gerçekten umut olabilir mi? Bu şartlarda asgari ücret komisyonunun toplanması, TÜİK’in açıklayacağı enflasyon rakamları vatandaş için bir anlam ifade ediyor mu?
Anlayacağınız önümüzdeki günlerde siyasetin iktidar kanadından yeni güzellemeler yapılacaktır ama umutlar yine bir başka bahara kalacaktır gibi görünüyor.