Halk arasında böyle deniyordu değil mi? “Ölümü gösterip sıtmaya razı etmek!” nasıl bir şey derseniz anlatayım… Türkiye ekonomik anlamda zor günler geçiriyor. Yüksek enflasyon, ekonomideki daralma, kağıt üzerinde azalan ama gerçekte yükselen işsizlik rakamları, asgari ücretlenin ve emeklilerin yanı sıra dar ve sabit gelirli kesimlerin yaşadıkları zorluklar… Her defasında “Biraz daha ötelenen iyileşme umutları!” Hepsini üst üste koyduğunuzda hasta ameliyat masasından “yoğun bakıma” yönlendiriliyor.
Türkiye ekonomisine uygulanan “yoğun bakım” programı diyebileceğimiz “OVP” yani Orta Vadeli Program çerçevesinde hayata geçirilecek “tasarruf tedbirleri” ile belki yeni bir çıkış yolu bulunabilecek mi? Hiç sanmıyorum. “Tasarruf tedbirleri” denildiğinde OVP’nin uygulayıcıları “Emeklinin, dar ve sabit gelirli kesimlerin ve özellikle asgari ücretlenin maaşından” başka bir şey düşünemiyorlar. “Düşük ücret” politikaları ile emeklinin, dar gelirlinin ve asgari ücretlinin sofrasını küçülterek ekonominin içine düştüğü dar boğazdan çıkışının mümkün olduğunu düşünenler kamudaki tasarrufu tedbirleri konusunda ise pek o kadar ısrarcı bir yaklaşım göstermiyorlar. Israrla da “Yarın bugünden, 2025, 2024’den daya iyi olacak” manifestoları(!) ile zamana oynuyorlar. Son zamanlarda ısrarla bugün yaşadığımız zorlu ekonomik sürecin sorumlusu olarak “EYT” yi gösteriyorlar.
Neden? Çünkü EYT üzerinden savunma yapmak ve muhalefete karşı güçlü duruş sergilemek için böyle bir yöntem tercih ediliyor. Tüm sorumluluk, tüm kabahat ekonomiyi kötü yönetmek değil de EYT ise EYT üzerinden bir çözüm üretmek mümkün değil mi? Deniliyor ki “AK Parti Cumhur ittifakı EYT konusunda CHP ve İYİ Parti’nin tuzağına düştü!” mesele bu kadar basit öyle mi?
Soru şu, “Ülkenin bütün kaynaklarını EYT’liler ile emekliler mi yiyor?” hiç alakası yok…
Neyse… Yeni yıl yaklaşırken TÜİK’in açıkladığı enflasyon rakamları üzerinden yeni bir asgari ücret ve emekli maaş planlaması yapılıyor. Kamuoyunda bilerek bazı rakamlar telaffuz ediliyor. Maksat nedir diye soracak olursanız söyleyelim “Ölümü gösterip sıtmaya razı etmek” dediğimiz de tam da budur. Asgari ücret ve emekli maaşları üzerinden bir algı oluşturmak, zaten içe sinmeyen TÜİK verilerinin üzerinde birkaç puan daha ekleyerek, “Çalışanlarımızı, emeklilerimizi enflasyona ezdirmedik, büyümeden onlara da pay verdik!” demek için bir çalışma yürütülüyor. Bugünkü rakamlara baktığımızda gerçekten hem asgari ücretli hem de emekliler açlık sınırının çok altında gelir grubuna dahiller. Kamu çalışanlarının bile kıstas olarak alınan “yoksulluk sınırının” altında kaldığı bir dönemde asgari ücretli ve emeklileri yeni yılda belirli rakamlara razı etmek ve yüksek gibi görünen ama alım gücü itibariyle çok gerilerde kalan gelire sahip insanları ikna etmek için yoğun bir çaba olduğunu hissediyoruz. İyileşme vaatlerini hep öteleyen ve bir yıl içinde üç kez muhtemel enflasyon rakamlarında düzeltmeye giden Merkez Bankası açıklamalarına rağmen halkın ciddi bir memnuniyetsizliği olduğunu görüyor ve biliyoruz.
Öte yandan muhalefetin de gündelik politikaların peşine takılarak halkın gerçek gündemini ıskalaması, başka bir zemine çekildiklerinin farkına varmamış olması manidar değil mi? Gündemde çok ciddi konuları tartışıyormuş gibi yapıp asıl ekmek konusunun atlanması kabul edilebilir bir şey değil. Yaşadıklarımızdan hareketle görüyoruz ki bu siyasi kör dövüşün mağlubu kesinlikle muhalefet partileridir. Asıl kaybeden vatandaş olsa da başta CHP olmak üzere muhalefet partilerinin de tablodan kazançlı çıkma ihtimali her geçen gün biraz daha azalıyor. Yani sonuç olarak vatandaş yine bir şekilde “Ölüme değil de sıtmaya razı” olmaya zorlanıyor.