Bugün Eskişehir’in en önemli üç temel sorunu ne diye sorduğunuzda, iktidarı ile yerel yönetimleri ile hemen pek çok insan birinci sıraya trafik sorununu oturtur.  Özellikle şehir içi trafik konusu gerçekten her geçen gün çözümü zorlaşan, önümüzdeki süreçte daha da zorlaşacak olan bir devasa sorun olarak karşımızda duruyor. İktidar mensupları şehri 25 yıldır yöneten ana muhalefet partisi CHP’li yerel yöneticileri suçluyorlar.

Şehri 25 yıldır yöneten CHP’li yöneticiler de özellikle çevre yolu ile ölüm yolları konusunda AK Partili seçilmiş milletvekillerini eleştirmekten geri durmuyorlar. İşin doğrusu şu ki bugün için karşılıklı eleştirilerin Eskişehir’in trafik sorununa bir katkısı olur mu çok emin değilim. AK Partili etkin ve yetkinlik sahibi isimler arasında yer alan İl Başkanı Gürhan Albayrak ve milletvekilleri Eskişehir’de trafik sorununun çözümü için özellikle tramvay hatlarının geçtiği yol ayrımlarında trafik akışının rahatlaması için katlı kavşak düzenlemesinden başka yol bulunmadığını dile getiriyorlar.

Nasreddin Hoca gibi söyleyelim, “Yerel yönetimleri eleştiren AK Partililer de, AK Partiyi eleştiren CHP’lilerde haklı.”  Herkes haklı… Örneğin 25 yıllık sürede şehir içinde yapılması gereken düzenlemeler niye yapılmadı? Öte yandan Eskişehir için kangren haline dönüşen Çevre yolu ve artık her biri ölüm yolu olarak anılan Alpu, Seyitgazi yolları ile ilgili AK Partililer niye harekete geçmediler?

Yani işin özeti şudur ki kimse “yoğurdum ekşi” demiyor.. Herkesin yoğurdu kendine göre beyaz…

Her neyse geçtiğimiz gün bir sosyal medya hesabında dikkatimi çeken bir video gördüm 1070’li yılların başlarında Eskişehir’in 3 büyük fabrikası vardı. İnsanların ekmek paralarını kazandıkları Sümerbank Basma Fabrikası, halen varlığını sürdüren o günkü adıyla ELMS bugünkü adıyla (TÜRESAŞ) ve Eskişehir Kazım Taşkent Şeker Fabrikası. Bu üç fabrikada binlerce kişi çalışırdı. Fabrikalarda çalışanlar nerede ise Eskişehir’in her semtinden gelir giderlerdi. Toplu Taşıma ağı bu kadar yaygın değildi. Sabah mesaiye bisikleti ile gelen binler, yine akşam mesai çıkışlarında bisikletleri ile evlerinin yolunu tutarlardı. Fabrikaların uygun alanlarında insanlar için bisiklet parkları bulunur. Herkes bisikletini oraya bırakıp kilitlerdi. Ne hoş günlerdi o günler.

Bugün otopark bulmakta zorlanırken o gün fabrika giriş ve çıkış saatleri Hollanda’daki trafiği anımsatırdı. Hem çevreci, hem ekonomik, hem de sorunsuz bir ulaşım yöntemi ne güzel değil mi?

 Ama bugün ne her mevsim bisikletle işine gidip gelecek insan var ne de o fabrikalarda o kadar insan çalışıyor? Bu arada Eskişehir’de o tarihlerde minibüsler değil faytonlarda önemli bir ulaşım aracı olarak kullanılırdı. Özellikle Bağlar mevkiinde hizmet veren faytonlar mevcuttu. Hava kirliliğinin sebebi ne mazot, ne benzin kokusuydu…

O günlerde hava kirliliğinin sebebi sadece o bildiğimiz Kütahya Kömürünün dumanından ibaretti. Tabi zaman değişiyor, teknoloji gelişiyor ve doğrusunu isterseniz teknolojinin sağladığı imkanların verdiği rahatlıktan kimsenin vazgeçmesi de mümkün değil. Ancak bizimkisi eskiye özlem de değil, eskiden yaşadıklarımızın hatırlatmasından ibaret. Ne diyor Mevlana, “Dün dünde kaldı cancağızım, bugüne dair yeni şeyler söylemek lazım!”

Ben, kim bugüne dair yeni bir şey söylüyor ona bakıyorum…