Şu televizyonlardaki özellikle muhalif kanallardaki tartışma programlarına bakıyor musunuz? Pardon “muhalif” diyorum ama öyle olduğunu iddia eden televizyon kanallarını kast ettim. Birkaç istisnası dışında “CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı kim olsun?” tartışmasından başka bir şey göremiyoruz. Sahi “CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı kim olsun?” Bütün mesele bu mudur yahu? Türkiye’nin meselesi CHP’nin Cumhurbaşkanı adayının kim olacağından mı ibarettir? Değişmeyen zihniyet “Küçük olsun benim olsun!” mantığı ile bugünden bu tartışmalara girmenin mantığını çözmek gerçekten güç.

Yine muhalif gazetelerin manşetlerinde “Meclisin gündeminde halkın sorunları yok!” başlıkları da yer alıyor. Bana göre bu daha doğru bir yaklaşım. Muhalifleri eleştiriyorum diye sakın kimse yanlış anlaşılmasın ben meslek büyüklerimden “Ne yandaş, ne de Candaş” olmamak gerektiğinin eğitimini 50 yıl önce aldım.

İşçi, emekli, memur, çiftçi, esnaf herkes mağdur ve sıkıntılarının çözülmesini bekliyor. Peki, sorunların çözümü adayın kim olacağının belirlenmesi ile mümkün olacak mı? Siz önce neyi nasıl yapacağınızı, çiftçinin, işçinin, emeklinin ve diğerlerinin sorunlarının nasıl çözüleceği ile ilgili çalışmalarınızı somut verilerle bir ortaya koyun sonra bir Cumhurbaşkanı adayı olarak “kurtarıcı” arayın. Hep kurtarıcı rolünü birilerinin üstlenmesi gerektiği kanaatini yaygınlaştırmaya çalışanlar gerçekten bu ülkeye ve bu ülke insanına en büyük kötülüğü yapıyorlar.

Ülkede ekonominin durumu malum, bölgemizde daralan ateş çemberinin sebep olduğu tedirginlik zirve yapmış durumda iken siyasetçilerin bunları tartışmak yerine “Cumhurbaşkanı adayı kim olsun?” ana teması üzerinden ülkenin gündemini başka yerlere çekmesi özellikle birilerine verilmiş bir görev midir?

Gündüz Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin yeni yasama yılı açılışı yapılırken yaşananlar ile akşamki resepsiyonda konuşulanların ülkenin hangi derdine merhem olduğunu birileri bana çıkıp anlatsın. Gündüz tehdit ve restleşmeler havada uçuşurken, akşam söylenenleri “siyaseten söylenmiş sözler” ile yumuşatmaya çalışmanın kime ne yararı olabilir. Emekli, dar gelirli, asgari ücretli çocuğunun beslenme çantasına bir tost bile koyamazken akşam resepsiyonda “bir kuş sütü eksik” değerlendirmesi yapılan tablonun da siyaseten olduğunu söylemediklerine şükrediyoruz(!). Bütün bunları bir tarafa koyalım ve sokaktaki iki komşunun siyasetçilerin söyledikleri üzerinden birbirleri ile küsüştüklerini kim o siyasetçilere anlatabilir?

Ülkenin tek meselesi “CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı kim olsun?” sorusunun cevabıymış gibi tartışmaların sürdürülmesi bana gerçekten çok garip geliyor.

Geçtiğimiz gün çok sevdiğim siyasetin merdivenlerini sindire sindire çıkmış bir dostumla bir süre sohbet etme imkanım oldu. Onunla konuştuklarımızı ve ismini daha sonra yazacağım. Ancak ondan kısa bir anekdot nakledeyim. Diyor ki sevgili dostum, “Siyaseten durduğunuz yerle, makulü arama gayreti içinde söyledikleriniz arasında bir denge kurmak öylesine zor ki. Halbuki bugün olması gereken siyaseten nerede durursan dur, hakikati söylemekten gerektiğinde kendi siyasi duruşunu da eleştirebileceğin bir yer olmalı. Siyasetçi bugünleri değil yarınları planlayan bir figür olmalı. Önce insan, önce gerçekten vicdanlı bir duruşa sahip olmalıyız.” Yani, “Doğruyu söylediğinde siyasetçi kendi mahallesinde bile tepki görüyor. Öncelikle bunun düzeltilmesi gerekiyor” demek istiyor. Ben de kendisine yürekten katılıyorum. Bu ülkenin siyasetçileri de gazetecileri de vizyon sahibi olmalı…