12 Haziran 2023 tarihinde, “Odunpazarı’nda Muhtarın Kahvede çay keyfi…" başlıklı bir yazı kaleme almıştım. O yazıda, “Geçtiğimiz günlerde “Biz yaşamıyormuşuz” başlıklı yazımda bir bardak çayın fiyatı üzerinden bazı değerlendirmeler yapmıştım. Tam bu hikayelerin üzerine kuru çay fiyatlarına yapılan zam da işin tuzu biberi oldu. Dün öğleden sonra telefonum çaldı. Arayan sevgili dostum, kardeşim Şeker-İş Sendikası eski Şube Başkanı Davut Köroğlu idi. Köroğlu ile neredeyse Sendika Şube Başkanlığından ayrıldığı günden bu yana hiç görüşmedik desem yanlış olmaz. Her neyse telefonda Anadolu Kültür Derneği eski başkanlarından sevgili Ayhan Boz ile beraber olduklarını belirterek; “Biz Odunpazarı’nda Ayhan Ağabey ile Muhtarın Kahvede çay içiyoruz” dedi. Çay muhabbetini epey uzattık, derken Sevgili Köroğlu ve Boz ile Muhtarın Kahvede uygun fiyata çay sohbeti yapmak üzere sözleştik” diye de yazmıştım. Bu yazının üzerinden epeyce zaman geçtiğini yazının tarihine bakınca anladım. Geçtiğimiz Perşembe günü Davut Köroğlu aradı, “Ağabey yarın müsaitsen Odunpazarı Muhtarın Kahvede Ayhan Ağabey sen ben bir simit, peynir, helva ve çay muhabbeti yapalım” dedi. Aradan geçen zamana rağmen planlamayı hep onlardan bekledim. Davut Başkanın teklifini hemen kabul ettim. Ofiste çalışan arkadaşlara,“Bakın yarın öğleden sonra ben Odunpazarı’nda eski dostlar ile eskimeyen dostluklar buluşması yapacağım haberiniz olsun. Başka program falanda olmasın ha!” dedim.
Sözleştiğimiz gibi tam saatinde buluştuk. Önce kucaklaştık hal hatır ettik sonra buz gibi havada sımsıcak dostluk buluşmasının koyu sohbetine kendimizi kaptırdık. Aynı masada Minibüsçüler Odası eski başkanlarından sevgili Nezir Kök de bize eşlik etti. Bir ara Ayhan Başkan birkaç dakikalığına ortadan kayboldu. Sonra masamıza 5 sıcak Odunpazarı tarihi taş fırınında pişmiş bol susamlı simitle döndü. Sıcak sohbet sırasında Davut Başkan önceden tembihlemiş anlaşılan çayın biri geldi, biri gitti. Kaç çay içtiğimi bilmiyorum ama “Ankara garında içtiğim bir bardak” çay parasından biraz daha fazla olabilir hepsi o kadar. Bu arada başka dostların buluşmasına da tanıklık ettim. Hemen yan masamızda, Ali Akyüz, Hüsnü Arslan, İnan Çalışır ve iki gönül dostu daha oturup sohbet ettiler uzunca. Bir gittim pir gittim pek çok dostla görüşme fırsatı buldum ya neyse. Yani anlayacağınız sözümü tuttum ve Odunpazarı’nda Muhtarın Kahvede dostlarımla buluşmanın keyfini yaşadım. Galiba buluşma hepimize iyi geldi, daha sık görüşmek üzere ayrıldık. Darısı eskimeyen tüm dostlukların başına.
Masada ne mi konuştuk? Eskişehir’den Türkiye’ye siyasetin ekonominin kılcal damarlarına kadar girdik. “Asiye'yi kurtarabildik mi?” derseniz vakit olsa onu da kurtaracaktık ama onu da bir daha ki sefere bıraktık. Ancak unutmamak gerekir ki entelektüel birikimi olan herkesin bir araya gelip olup biteni değerlendirmesinde, eteğindeki taşları dökmesinde yarar olduğunu düşünüyorum. Hani ne diyordu merhum İnönü, “Bu ülkede namuslu insanlar en az namussuzlar kadar sesini yükseltmeli!” Ama öyle olmuş ki artık insanlar bildikleri doğruları konuşmaktan, yüksek sesle dillendirmekten çekinir hale gelmişler. Halbuki konuşmalıyız, hakaretsiz, küfürsüz, ülkenin ve insanımızın geleceğine dönük her türlü şeyi konuşabilmeliyiz. Çünkü bu ülkenin insanları önce okumayı, yazmayı terk ettiler. Sonra konuşmayı, konuşabilmeyi, medeni tartışmayı unuttular. Böyle olunca da sorunlarımız hep masada kaldı. Çözüm üretmek yerine, sosyal medyadan atışmayı, klavye kalemşörlüğü, daha doğrusu delikanlılığı ortalığı esir aldı. 140 harflik konuşmalar, birkaç satırlık mesajlar ve bol bol selfie çektirmeler, sanal gülücükler sıradan insanların bile hayatını esir aldı. Tam bir atalet toplumu haline geldik. Neyi tavsiye edersiniz derseniz bence sizde sözünüzü tutup bir kafe yerine Odunpazarı’na çıkın Muhtarın Kahveye uğramasanız bile en azından sanat sokağına uğrayıp oradan aşağı bir Eskişehir’e bakın yeter!