Yeni yıla sayılı zaman kaldı. Medyanın ekonomi servisleri hala asgari ücretin ne kadar olması gerektiğini değil de ne kadar olabileceğini tartışıyorlar. Daha doğrusu tartıştıklarını sanıyorlar. Aslında büyük oranda yandaşlıkta sınır tanımayanların kulaklarına “sufle edilen” rakamları bir aşağı, iki yukarı tekrar ederek bir kamuoyu oluşturma gayreti içerisinde olduklarını biraz okuma yazması olanın görebileceğini söylemeliyim. Öte yandan kendilerini “candaş sınıfının” vazgeçilmezi sanmaya devam edenlerde o rakamların peşine takılıp tartışmaya “ciddi(!) katkı” vermeyi sürdürüyorlar.
Halbuki ortada bir gerçek var. Her konuda olduğu gibi asgari ücretin rakamı konusunda da son sözü kim söyleyecek? O da belli olduğuna göre bu kadar yorulmaya, kafa patlatmaya ne gerek var. Hala “çalı dibi dürterek, tavşan avına çıkmanın” kimseye bir faydası yok.
İktidar ile muhalefet arasında bu konuyla ilgili olarak hiçbir fark yok. İktidarın piyasada konuşulmasını sağladığı rakamların ötesinde muhalefetinde “desteksiz çıkışları” daha doğrusu atışları sonucu değiştirecek mi derseniz. Hiç sanmıyorum. O zaman bu kadar bu işlere kafa yormanın bir mantığı var mı? Benim hem “yandaşlara” hem de “Candaşlara” tavsiyem hiç kafanızı bu işlere yormayın. Sonucu belli bir yarışmanın anlatımında pay sahibi olmanıza da, size de gerek yok!
Gerçek şu ki, insanlar hak ettiklerinden fazlasını istemiyor. Asgari ücretlinin de, emeklinin de, çalışanın da tek derdi geçim. “İnsanca yaşayabileceği bir hayat standardı” beklentisinin ötesinde bir şey değil. Asgari ücret “artmasın” diyenlere katılırım ama… İşte, o ama sözcüğünün altında yatan en büyük gerçek “insanca yaşam hakkı” için bir şeyler olmalı değil mi?
Asgari ücretin artması, emeklilere yapılacak maaş artışları “enflasyonu azdırıyor” tezine karşılık, sizce “enflasyonu ne azdırmaz?” sorusunu soran kimse yok. Bugün bir kaç ay önce üç harfli marketlerde 215 TL’den satılan 5 litrelik sıradan bir ay çiçek yağının bugün 279 liraya yükseldiğini görmezden gelmeyin. 1 kilogram peynirin 250 TL’den daha yüksek fiyata satıldığını, 1 kilogram yenilebilir zeytinin 300 TL’ye vitrine konulduğunu anlamak istemeyenler, “Asgari ücret şu kadar olmalıdır” diye görüş belirterek kimin değirmenine su taşıyorsunuz? Sahi siz kimden yanasınız? Garibanın, yoksulun, emeklinin, dar gelirlinin safında durmayı ne zaman düşüneceksiniz?
Kırmızı et fiyatlarının yanına yaklaşamayan garibanlara, “Ben köyümde kuzu kestiriyorum, öylesi daha ucuza mal oluyor” diyen siyasetçilere ne denilebilir? “Domatesi taneyle alsınlar, simidi ikiye bölsünler” diyen vekil örneklerini hatırlatanlara kızacağınıza ya da bu söylemleri görmezden geleceğinize başınızı iki elinizin arasına alarak, “Bu kötü gidişe nasıl çözüm buluruz?” sorusunu kendi kendinize sorun.
Yahu hepimiz aynı geminin içindeyiz. Milyonlarca insan yaşadıklarının farkında değil mi sanıyorsunuz? Milyonlara akıl vereceğinize sorunlarına çözüm olabilecek şeyler için kafa yorun. Biraz empati yapın. Bir an için kendinizi asgari ücretli ve emeklilerin yerine koyun ve düşünün. Örneğin aldığınız 17 bin 2 TL ile kendi kendinize geçinin, 12 Bin 500 TL’lik maaşla ayın sonunu getirebildiğinizi hayal edin. Eğer siz kendi şartlarınızı kendiniz oluşturmuyorsanız en azından böylesini bir deneyin ve sonra karar verin.
Gerçekten çok zor bir dönemden geçiyoruz. Kısır döngüden nasıl çıkarız, bu kalın zincirleri nasıl kırarız onlara kafa yormak varken ısrarla insanları ikna etmek, inandırmak ve bazı rakamlara razı etmek amacıyla yapılan değerlendirmeleri hiçte akılcı bulmuyorum. Bazılara kendisini boşuna yoruyor anlatmak istediğim de tam da budur.