Önceki gün öğle saatlerinde Erzincan ile ilgili bir madende göçük olduğu haberi düşünce ajanslara doğrusunu isterseniz ilk etapta olağan işlerden diye düşünmedik değil. Felaketin boyutunun ne olduğunu gelişmeleri takip ettikçe anlamaya başladık. Devlet bütün imkanları ile bölgeye müdahale ederek, bir taraftan göçük altında kalan 9 vatandaşı kurtarmaya çalışırken diğer yandan Türkiye’nin en önemli su kaynağına siyanürlü atıkların ulaşmasının önüne geçmek için adeta seferberlik ilan etti… Allah devletimize zeval vermesin ama bu yaşananlardan gereken dersleri çıkaracak mıyız merak ediyorum.

Siyanür… Öldüren bulunduğu alandaki her canlıyı yok eden zehir… Seferberliğin temelinde de madende siyanürlü çalışma olmasından kaynaklanıyor..Erzincan’da yaşanan bu felaket aklıma ilk Bergamalı Hopdediks’i getirdi. Türkiye’de ilk maden işletmesinin başlatıldığı yer olan Bergama’da Köylüler kendi aralarında ciddi bir direniş hareketi gerçekleştirmişler tehdit ve tehlikeye karşı dikkat çekmeye çalışmışlardı. Hep birlikte “Ne var bunda? Bir altın madeni bulunmuş ve Türkiye bu madeni işleterek ciddi bir kazanç elde edecek” yorumları yapanların sayısı milyonlar ile ifade ediliyordu o günlerde.

Hopdediks René Goscinny ve Albert Uderzo'nun 20. yüzyılda yaratmış oldukları çizgi roman karakteridir ve toplumda bir tanınırlık ve sevecenliği v ardır o günlerde.. Olağanüstü gücünü, bebekken kuvvet şerbeti kazanına düşmüş olmasına borçludur. Asteriks'in en yakın arkadaşıdır ve bütün maceralarında yer alır. Dikilitaş taşıyıcılığı ve yaban domuzu avcılığı hobileri arasındadır.

Bergamalı Bayram Kuzu. İşte o günlerde mücadelesine renk katmak için Hopdediks rolünü üstlenmiştir. Üstü çıplak, altında mavi beyaz çizgili pijaması… Bayram Çavuş diye seslenir ona köylüler… Onu gazetelerde, televizyonlarda görenler içinse Hopdediks’tir o. Hık demiş burnundan düşmüştür… Asteriks ile Hopdediks, Bergama direnişinde eküri olurlar. O da sanki çocukluğunda direniş iksiri kazanına düşmüştür.

O günlerden bugünlere… O gün Bergama’da başlayan direniş ne yazık ki sonuç vermemiştir ve bugün Türkiye’nin dört yanında ilkel yöntemler ile yabancı şirketlerin yerli ortaklar eliyle 20’den fazla altın ve gümüş işletmesini devreye soktuklarını görüyoruz. Kendi ülkelerinde kullanamadıkları ilkel ve ucuz yöntemler ile sadece bizim bugünümüzle değil çocuklarımızın geleceği ile de oynadıklarının farkında mıyız? O gün sempatik ama aykırı bir figür olarak gördüğümüz Hopdediks’in mücadelesinin ne kadar da haklı olduğunu düşünüyor insan. Elbette “Taşı toprağı altın” olan yurdumuzun dört bir köşesindeki yer altı zenginliklerinin de ülkemizin ve milletimizin hizmetine sunulmasında hiç sakınca yok. Ancak ilkel yöntemler ile değil. Bilimsel ve çevreye etkilerinin minimize edilmiş tehdit ve tehlikelerden arındırılmış. Yöntemlerle yapılacak her çalışmaya evet.

Yabancıların hoyratça ve hunharca kendi karları için yapacakları ve geleceğimizi zehirleyecekleri yöntemlere asla göz yumulmamalıdır. Bugün bu tür çalışmalara karşı çıkan herkesi ve her aklı marjinal olarak değerlendirip, eleştirilere kulak vermeyen anlayışın terk edilmesi gerekir. Hemen burnumuzun dibinde Sakarya Vadisi gibi çok önemli ve verimli arazilerin üzerinde kurulmak istenen bu tür bir işletmenin akıbetiyle ilgili endişelere katılmamak mümkün değil. Yılda üç kez hasadın yapılabildiği klima iklimine sahip bir bölgenin hemen üstünde kurulacak bu tesislerin de ESÇEVDER’in dikkat çektiği gibi İliç de yaşanan bir felakete yol açmayacağının bir garantisi var mıdır? Tekrar sorayım Hopdediks’i hatırladınız mı?