“Deli deli küpeli!” filmini hatırlar mısınız? 1965 yılında Cevat Fehmi Başkut tarafından kaleme alınan eserin sinemaya uyarlanmış halinden söz ediyorum. Başrollerini Kemal Sunal ve zamanın pek çok ünlüsünün paylaştığı filmin konusu tımarhaneden kaçan iki delinin kış günü kuş konmaz, kervan geçmez bir kasabaya ulaşmasından yaşadıkları ve yaşattıkları ile ilgili komedi dram türü bir film. İzlerken hem güldüğümüz, hem de zamanın ülke gerçekleri ile yüzleştiğimiz yüreğimizi sızlatan bu filmi dün otobüsle gazeteye gelirken Duran Usta hatırlattı bende derin düşüncelere daldım.

Dünden bugüne filmin konusunda geçen acı gerçekler ile ilgili bırakın pozitif bir gelişmeyi sıkıntıların daha da derinleştiği dönemde birileri ülkenin gerçekleri ile yüzleşmek yerine yaklaşan yerel seçimler öncesi belediye başkanlık koltuğuna kimin oturması gerektiğini tartışıyor ya! Hüznümüz bunadır. Sahi belediye başkanlık koltuğuna kim oturursa bizim sorunlarımızı çözer? Milletvekili koltuklarını dolduranlar hangi sorunlarımızı çözdü? Örneğin emeklilerin, çalışanların, çalışamayanların, kadınların, okula giden gençlerin, esnafın hangi sorunlarını çözdüler?

Seçimlerde vatandaşın karşısına çıkıp ülke yönetiminde söz sahibi olduklarında “sorunları çözeceğiz” diyenler hayatımızda neyi değiştirdi? Belediye Başkanlığı koltuğunu oturacak olanlar neyi değiştirecekler? Derler ki, “zenginin malı züğürdün çenesini yorarmış!” Bizimkisi o hesap hangi partinin adayı kim olacak? Gündemin bir numaraları meselesi bu? Sonrasında da gündemin bir numaralı meselesi “Kim başkan olur?” sorusu…

İşin özünde “O koltuğa kim otursun?” sorusundan ziyade “Eskişehir’in sorunlarını kim çözer?” sorusu olmalı değil mi? Hemen pek çok kesim “geyik muhabbeti” yapıyor.

Örnek vermek gerekirse, küçük esnafın sorunlarını kim çözer? Geçtiğimiz gün Lokantacılar Odası Başkanı Bahar Bilen ile bir söyleşi gerçekleştirdik. Bahar Bilen öyle çarpıcı şeylerden söz etti ki gerçekten şaşırdım. Neden mi? “Herkes acıyan yerine bakıyor” deniliyor ya tamda o hesap. Bahar Bilen söyleşinin bir yerinde, “Anayasa’mızın 173’üncü maddesi diyor ki; “Devlet Esnaf ve Sanatkârı koruyucu ve destekleyici tedbirler alır.” Peki, hangi koşulda ve nasıl destekler. Nereye kadar teşvik verir? Ne gibi kolaylıklar sağlar bu yasalarda da belirtilmemiş. Biz esnaf ve sanatkârlar olarak en büyük yüzleşmeyi ne yazık ki pandemi döneminde yaşadık. Bin yıldır bu topraklarda kimseye el açmadan hayatiyetini sürdürmüş, vergisini ödemiş esnaf ve sanatkârlar pandemi döneminde yardım kolilerine muhtaç hale geldi. Yani esnaf ve sanatkârlar için bugüne kadar hiç önlem alınmamış hiçbir proje geliştirilmemiş. Yardım kolilerine muhtaç hale gelmek bizim onurumuzu zedeledi. Esnaf ve sanatkâr rastgele birilerinin insafına bırakılamaz” diyor. Bu sözleri okuyanlar ve yorumlayanların bir bölümü diyecekler ki “Ne alaka? Zaten Bahar Bilen muhalif bir oda başkanı!” Asıl cevap verilmesi gereken soruya cevap vermek yerine ne yazık ki böyle söyleyecekler. Halbuki acı gerçek esnafın sorunları ortada…

Kim bilir başka ne sorunlar var, bizim bilmediğimiz göremediğimiz? Evet soru koltuğa kimin oturacağı değil, koltuğa oturduktan sonra Eskişehir’in kronikleşmiş sorunlarını kim çözecek? Esnafın, tüccarın sanayicinin, çalışanın, çalışmayanın, ev kadınlarının, öğrencilerin sorunlarına kim duyarlılık gösterir. Trafiği kim çözer? Ulaşımdaki sorunların ortadan kaldırılması için mastır planları olan var mı? Kentsel dönüşümün önünü kim açar? Çevre yolu sorununun çözümü için kim ne yapar? Sorularda, sorunlar da pek çok. Ama biz hala “O koltuğa kim otursun?” sorusunun cevabını arıyoruz..