Bundan tam 2 yıl önce sadece Türkiye’yi değil dünyayı sarsan büyük bir felaket yaşadık. Resmi verilere göre 53 Bin vatandaşımızın hayatını kaybettiği ve yaklaşık 600 bin konutun yıkılıp, hasar gördüğü 11 ilimizi ve 14 milyon vatandaşımızı derinden etkileyen depremin üzerinden 2 yıl geçti. Acılarımız hala taze olmakla birlikte bu büyük felaketten çok büyük ders aldık mı derseniz ne yazık ki buna olumlu bir cevap vermek mümkün değil. Dün sabah bir televizyon kanalında yer bilimci herkesin itibar ettiği Prof. Dr. Naci Görür’ü dinliyorum. Sayın Görür çarpıcı açıklamalar yapıyor. Diyor ki “Türkiye bir deprem ülkesi. Türkiye de depreme dirençli kentler oluşturmalıyız. Bizde 7 büyüklüğündeki bir depremde 50 binin üzerinde insan ölürken bir başka ülkede aynı büyüklükteki bir depremde tesadüfen birkaç kişi hayatını kaybediyor!” Gerçekten çok haklı. Çünkü biz yarınları değil her şeyimizi günü kurtarma hesabı üzerine yaptığımız için hayatımızda tesadüflere bağlı… Hatta “balık hafızalıyız!” dersem buna kimse alınmasın. 17 Ağustos 1999 depreminden gerekli dersleri çıkarmış olsaydık 23 yıl sonra yaşadığımız büyük depremde bu kadar canımızı kaybeder miydik? 17 Ağustos bize kılavuz olsaydı 6 Şubat depremlerinde bu kadar can kaybı yaşar mıydık? Başımıza gelenler 17 Ağustos’u unuttuğumuz için olmasın sakın…
Deniliyor ki, “TOKİ’nin yaptığı konutlar depremde zarar görmedi!” Peki ya yıkılan onca binayı kim yaptı? Müteahhitler yapmadı mı? Demek ki yeterli denetim ve yakın takip konusunda eksiklerimiz var. Bu konuda geçtiğimiz günlerde Eskişehir’de yaşanan örnek bir olay önümüzde duruyor. Bir binanın müteahhidi kendisini denetlemesi gereken Yapı Denetim Firması’nın çalışanlarını darp etme cüreti gösteriyor. Peki neden? Sebebi çok açık değil mi? İşine gelmeyen ve onun maliyetini arttıracak bir uygulama talebinden olabilir mi?
Başa dönüyorum. Prof. Dr. Naci Görür diyor ki; “Eğer depreme dirençli şehirler oluşturamazsak bu bugüne kadar dile getirilen beka meselesinden çok daha gerçekçi beka meselesiyle karşı karşıya kalırız. Çünkü Marmara Bölgesi Türkiye ekonomisinin kalbi. Büyük Marmara depremi Türkiye ekonomisinin çökmesi anlamına gelir. Bu bakımdan ne ekonomik ne kültürel ne de siyasi bağımsızlığımız kalır. Süratle Marmara Bölgesi’ndeki ekonominin kalbi kurumlarımızı Anadolu’nun güvenli bölgelerine taşımalıyız!”
Ve en önemlisi Eskişehir’i de yakından ilgilendiren konuya gelelim. Prof. Dr. Görür diyor ki, “Türkiye’de 22 ilde diri fay hatları mevcut. Hani fay hattının ne zaman deprem üreteceğini bilemiyoruz!” ve asıl bombayı söylüyorum şimdi size; bu 22 il arasında ne yazık ki Eskişehir’de var. Prof. Dr. Naci Görür’ün listesinin 8’inci sırasında ne yazık ki Eskişehir’de var.
Bu açıklamanın ardından Eskişehir’i bu konuyla ilgili yakından takip eden birisi olarak endişeye kapılmadım dersem yalan olur. Zira ana arterleri bitişik nizam ve 50 yıllık binalarla dolu, 22 bin acilen dönüştürülmesi gereken ve 6 bin yine acilen yıkılması gereken konut sayısını düşününce endişe etmemek mümkün mü? Emin olun hep söylüyoruz ülkenin yaşayabileceği bir yıkımdan hemen sonra Eskişehir’in de bundan olumsuz etkilenmemesi mümkün olmadığı gibi o hengamede Eskişehir’i gören olur mu acaba?
Yahu Allah aşkına Eskişehir’i biraz ciddiye alın. Öyle kim demiş sözleri üzerinden vakit kaybetmek yerine bir arada oturup “Eskişehir için ne yapabiliriz?” sorusunun cevabını birlikte arayın.