Açık Öğretim Fakültesi Eskişehir’in Türkiye ve yurt dışında çok önemli bir markası olmayı başardı. Eskişehir’in açık öğretimdeki başarısı gerçek anlamda Türkiye’deki pek çok üniversiteye de rol model teşkil etti. Bugün ülkemizdeki bazı üniversitelerin açık öğretim fakültelerinin olduğunu biliyoruz. Ancak Açık Öğretim Fakültesi denildiğinde önce Eskişehir, sonra Anadolu Üniversitesi akla geliyor. Çünkü gerçek anlamda markalaşmış ve başarı çıtasını belirli bir zaman dilimine kadar yükseltmiş bir eğitim kurumundan söz ediyoruz.
Açık Öğretim Fakültesi ile ilgili tartışmaların bir süredir devam ettiğini gördükten sonra arkadaşlarımızla birlikte üniversiteye gidip meseleyi yerinde görmek ve anlamak için özel bir gayretimiz oldu. Üniversite de ilgilileri ile bire bir görüşerek konunun çerçevesini anlamış olduk. AÖF ile ilgili yapılmak istenenleri de haberleştirip gazetemizde kamuoyu ile paylaştık.
Anadolu Üniversitesi gibi kurumsal bir kimliği ve artık ülkenin en köklü üniversiteleri arasında kültürü olmuşmuş gelenekleri ile kendine yer açmış bir akademik bir öğretim kurumunun altın yumurtlayan tavuğu olmuş AÖF’ün kapatılacağı düşüncesinin kendi ayağına kurşun sıkmaktan başka bir anlamının olmadığını herkesin bilmesi gerekir diye düşünüyorum. Yaptığımız görüşmeler sonunda anladık ki AÖF’de bir değişim rüzgarı esmeye başlamış. AÖF’ün kurulduğu gündeki gerekçelerden çok bugün gelinen noktada ortaya çıkan değişim ihtiyacı üzerinden yapılması gereken tartışmalar ne yazık ki hedefin sapmış görünüyor.
Her değişim sancılıdır. AÖF’teki değişimin de sancısız olmasını beklemek yanlış olur. Örneğin bugüne kadar varlığı ile fakülteye güç katan ancak özellikle pandemi döneminden sonra önemini yitiren ve dijitalliğin gereği kapatılması gereken bürolar sorunu var. Ayrıca kurulduğu günlerdeki ihtiyaca cevap versin diye açılan bazı bölümlerin çağın gereklerine ayak uydurmakta zorlanması sebebiyle kapatılması üzerinden, öğretim üyelerinin asli görev yerlerine çekilmesi için yapılan planlamadan kaynaklanan sancılar var. İsteniyor ki her şey yerli yerinde dursun.
Örneğin büro personellerinin sorunlarının çözümü için de hocaların asli kadrolarına dönüşü ile ilgili de, yayınların hazırlanması ve planlanması ile ilgili de bir dizi çalışma yapılıyor. Ancak gelenekçilik değişime direnmeye çalışıyor. Ben de bunu anlamakta zorlanıyorum. Özellikle akademik bir kurumun değişime direnmesini kabullenemiyorum.
Elbette hiç kimse mağdur olmasın, elbette değişimin gereği kimse hak kaybına uğramasın. Bu konuda gerekli hassasiyetin gösterilmeye çalışıldığına tanık oldum. Bunun dışında itiraz edilen nedir gerçekten merak ediyorum. Ortaya çıkan mağduriyet nedir Allah aşkına. Büronun bulunduğu ilde büro çalışanı için bir istihdam imkanı oluşturuluyorsa, AÖF bünyesinde çalışırken her hangi bir akademisyen ilgili alanına yönlendiriliyorsa geriye hangi sorun kalıyor? Ama biz öyle bir toplumuz işte…
Statükonun devamından yana olanlar ile değişimden yana olanların arasındaki sorunu çözmek biraz zordur. Ama dünya tarihi göstermiştir ki değişim artık gerekliyse kimse bu değişim rüzgarının önünde duramaz. Değişim dalgası hiç beklemediğiniz bir anda tsunamiye dönüşür, sizde önünde savrulur gidersiniz.. Tsunaminin önünde kaybolup gitmektense değişin yanında ve önünde olmak daha akıllıca bir şey değil mi?