İnsan gazetede köşe yazısı yazmaya başlayınca etrafında olup bitenlere daha farklı bakıyormuş, bunu şimdi daha iyi anlıyorum.
Geçen Cumartesi günü mahalleden otobüse bindim, çarşıya gideceğim. Otobüs beklediğimiz saatten geç geldi. Zaten sefer sıklığı da düşürülmüştü geçen yıl.
Benim de bindiğim durak herhalde dördüncü durağıdır otobüsün, ama ben bindiğimde bile oldukça kalabalıktı otobüsün içi.
Bir sonraki durakta da bir ton insan bindi. Hatta otobüs şoförü sürücü koltuğunun bulunduğu kaidenin üzerine çıkarak gerilere şöyle bir baktı ve "Arkada daha 15-20 kişilik yer var!" diye bağırdı.
15-20 kişilik yer derken otobüste ayakta tam anlamıyla sıkıştığınız takdirde bindirilebilecek maksimum insan potansiyelinden bahsediyor!
Hemen bazıları 65 yaş üstünün ücretsiz binmesinden şikayet etmeye başladı. Ben de "Bildiğim kadarıyla onların ücretlerini devlet ödüyor" dedim. Biraz sessizlik oldu. Bu tür yerlerde bir bilenin olmasından hiç hoşlanılmadığını anladım.
İki durak daha otobüse onlarca insan aldı ve nihayet otobüste nefes alacak yer kalmadı. 65 yaş üstü de pek yok. Daha ziyade kursa giden öğrenciler ve kadınlar ağırlıkta. Ancak o kadar kalabalık ortamda bir kadın olarak çektiğimiz sıkıntının kimse tarafından önemli olmadığını işte o an kavradım: Kadına sözde değer veriyorlar, özde önemsemiyorlardı!
İnsanlarımız da eksiltilen sefer sayısını artırmayı talep etmektense birbirinin varlığından şikayet etmeyi tercih ediyordu.
Otobüsten erken inmek istedim; ancak hem ön kapıya hem de orta kapıya gidilebilecek durum kalmamıştı. Daha yakın olduğu için ön kapıya yakın 10-15 kişiyi indirdik de ancak öyle inebildik.
İnsana ve özellikle de kadına verdiğiniz değer bu mu beyler?