8 Mart’ta niteliğinden uzaklaşmış etkinlikler yapılıyor. Geçen yıllarda böyleydi, bu yıl da aynı olacağını düşünüyorum. Bize Batıdan dayatılan, bizim kadınlarımızın gerçek sorunlarını içermeyen, emekçi kadının hiçbir sorununa değinmeyen, içi boşaltılmış etkinliklerle aslında kadın ve erkek ayrımı körükleniyor. Her alanda ayrıştığımız bu dönemde kadın ve erkeği birbirine düşman eden söylemler ortada dolaşıyor. Bu da hedefi bulmuyor. 8 Marta gölge düşürüyor.
İSRAF EKONOMİSİNE KARŞI ÇIKMALIYIZ
Türkiye’de ilk kez 1921’de kutlanan Emekçi Kadınlar Günü, 1970’lerin ortasında İlerici Kadınlar Derneği’nin öncülüğünde sokaklarda yaygınca kutlanmaya başlandı. Son yıllarda 8 Mart, kimi çevrelerce işin rengi biraz değiştirilerek kapitalizmin özel günler ekonomisi düzleminde piyasaya canlılık getiren bir gün kimliğine de bürünmüştür. Oysa dünya kadın emekçilerinin çıkarları, kapitalizmin özel günler ekonomisiyle de pompaladığı israf ekonomisine karşı direnmek ve üretkenlik ekonomisini savunmakla hayat bulabilir. İsraf ekonomisi bir anlamda kapitalist mantığa dayanır. Gereksiz tüketim-aşırı üretim ekonomisidir. Aşırı üretim olduğu için aşırı tüketim pompalanmaktadır. Aşırı üretimin nedeni de ‘kâr’dan kaynaklanmaktadır. Özellikle bugün savaş ve kuraklığın yükselişe geçtiği ortamda israftan herkes gelecek için kaçınmalıdır.
TÜRK KADINI ATASININ İZİNDE
Emekçi kadınlar günü de, en iyi Eskişehir’de kutlandığını düşünüyorum. Eskişehir’de emekçi kadın günü kutlamalarına yetişmekte güçlü çeken basın emekçisi genç arkadaşlar, bana sitemlerini sunarak” Ağbi anlaşsalar da tek etkinlik yapsaydılar. Etkinliklerin hepsine gitmek istiyoruz. Ancak yetişemiyoruz” derler.Gazeteciler, Eskişehir’de bu sözü sürekli söyler. Evet, Türk kadınının Atası’nın izinde olduğu bir kez daha görüldü. Atatürk’ün Türk kadınına sağladığı hakları çok iyi bilen kadınlar, kendi düşüncelerine yakın kuruluşlarla sokaklarda, caddelerde ‘Emekçi kadınlar gününü’ kutladı. Mustafa Kemal Atatürk, 1923 yılında Kuvayı Milliye’ye canlar pahasına destek veren Türk kadınını şöyle tarif etmiştir: "Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir milletinde Anadolu köylü kadınının üstünde, kadın mesaisi zikretmek imkânı yoktur. Ve dünyada hiçbir milletin kadını ‘Ben Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadını kadar emek gösterdim diyemez. Çift süren, tarlayı eken, ormandan odun kesip getiren mahsulü pazara götürerek paraya çeviren, aile ocaklarının dumanını tüttüren, bütün bunlarla beraber sırtlarıyla, kağnısıyla, kucağındaki yavrusuyla, yağmur demeyip, kış demeyip sıcak demeyip, cephenin mühimmatını taşıyan hep onlar, hep o ulvi, o fedakâr, o ilahi Anadolu kadınları olmuştur." Türk kadını içinde başka söze gerek yoktur.
300 KADIN ÖLDÜRÜLÜYOR
Ülkemizde yılda 300 kadın cinayete kurban gidiyor. Yine yapılan istatistik çalışmalara göre, ülkemizde 2 milyon 17 kadın okuma ve yazma bilmiyor. Yine, kadınlarda eğitim oranı yükseldikçe iş bulma imkânı azalıyor. Yani bir el kadınlarımıza sen sadece şu işi yapabilirsin diyor.Üç yıl önce kaybettiğimiz, birlikte gazetecilik yapmaktan aynı gazetenin aynı sayfasının karşılıklı iki köşesini sahiplendiğimiz Bekir Coşkun’u saygı ve sevgi ile anıyorum. Onun dünya emekçi kadınlar günü için yazdığı ‘kadınlar gittiğinde’ yazısını anısına paylaşıyorum. Bu dünyadan bir Bekir Coşkun geçti. Kadın Gittiğinde başlığını taşıyan yazı şu şekildedir: Zor günlerde kadınların şefkatini hep hissettim. Bugün kadınların günü. Kadınlar gittiklerinde arkalarında daha büyük boşluklar bırakırlar. Onlar bir gün çekip gittiklerinde, peşlerinde “yetim-öksüz” kalan çok olur. Mutfaktaki dolap, perdeler, kavanozun içindeki eski düğmeler, özenle saklanmış küçülmüş giysiler, dolap diplerindeki kurdeleler. Sabah karanlığında mutfaktan gelen tıkırtılar susar, yetim kalmıştır tabaklar. Bir kadın gittiğinde hep suyu unutulur saksıların… Sık sık boynunu büker “sarıkız” .O teki kalmış eski bardağın anlamını bilen olmaz, değerini kimse anlayamaz krom hac tasının. Balkon artık sessizdir, koridor kimsesiz... Bir kadın gittiğinde...Bir kadın gittiğinde ne çok kişi gider aslında; bir ağır işçi, bir temizlikçi, bir bakıcı, bir bahçıvan, bir muhasebeci.. Bir anne gider... Bir dost... Bir arkadaş... Bir sevgili... Ne çok kişi yok olur bir kadın gittiğinde… Hep böyle olur; bir kadın gittiğinde; övgüler, uyarılar, yakınmalar, dualar yetim kalır…Kapı eşiğindeki “Dikkat et…” duyulmaz, annesi gitmiştir “geç kalma”nın…Kadınlar, arkalarında büyük boşluklar bırakarak giderler… Bir kadın gittiğinde pek çok kişi gitmiştir aslında. Ve bir kadın gittiğinde pek çok “yetim” bırakmıştır arkasında…