Komşularım, bahçedeki ağaçları budamadığım için kızıyorlar. Çünkü, meyve ağaçları, meyveyi çekemiyor ve komşularımın evlerine ya da bahçelerine dökülüyor. Bir anlamda çevreyi kirletiyor. Ben de bu yıl için bahçedeki güller ve sama ağaçlarından yola çıkarak budamaya başladım. Nisan ayında yaşadığımız kış felaketinden sonra budama işinden vazgeçtim. Çünkü komşulara dökülecek meyve kalmadı. Komşularda benden şikâyetçi olamayacaklar. Tarımcılarımız açıklama yaptı. Özellikle Ziraat Mühendisleri odası Eskişehir bölgesinde meyvelerin yüzde 90 oranında zarar gördüğü açıklamasını yaptı. Bazı tarım ürünleri yeniden ekilecek. Tabii ki, meyvenin tekrarı yok. Mihalıççık bu yıl kiraz dışsatımı yapamayacak. İlçe bütün olarak gelir kaybına uğrayacak.
TARIMIN ÖNEMİ
Son yıllarda iklim değişikliği gibi olaylar, kuraklık bizlere binlerce yıldır yapılan tarımın ne kadar önemli olduğunu gösterdi. Tarım, etrafta bulduğu çeşitli meyveleri toplayıp yemek ve sonrasında hayvanları avlamaktan sonra, tarımın önemini anlayan insanlık, geçmişi binlerce seneye dayanan tarım üretimindeki sıkıntılara çözüm arıyor. Devletler ortaya çıkıp, sınırlar da belli olunca tarım da ulusal bir özelliğe kavuştu.
HERKES KENDİNE ÇALIŞACAK
Bu aşamada kimi uluslar hızla yürüdü, kimi yerinde saydı. Kimisi ilerlerken kimi de elindekinin kıymetini bilemedi. Tarihi henüz 250 yıla dayanan bir ülke (A.B.D) tarımda dev oldu. ABD’li bir çiftçinin üretimi 165 kişiyi besler hale gelirken, ki bu sayı 1960’lı yıllarda 25 kişi idi, bizde ancak 30’lar civarında seyrediyor. Bizde 1980’lerden itibaren üretmeyin denildi. Güney Amerika mercimeği yiyoruz.
Bizde birçok çiftçimiz, büyük bir mücadele ve gayretle, ama dededen kalma usullerle, başta kendi ailesini, artanı ile de çevresini doyurma peşinde koşuyor. Gübreleme, sulama, sağlıklı ve verimli tohum ile teknolojiye ayak uydurmada zorlanıyor. Topraklarımız, büyük kentlerde, kenti çevreleyen ve onu ilk aşamada besleyen kent bahçeleri, betona yem oluyor. Tarım toprakları terk edilip, işlenmediği için adeta çoraklaşıp ölüyor.
ÇİFTÇİMİZ YAŞLANIYOR
Türk çiftçisi yaşlanıyor. Çiftçinin yaş ortalaması 60’lara dayanmış durumda olduğu görülüyor. Dünya ve Türkiye’de tarımın bir beka sorunuyla karşı karşıya olduğu görülüyor.
GIDA EGEMENLİĞİ
Özellikle II. Dünya savaşından sonra başlatılan ve 1980’lerden sonra hızlı gelişme gösteren yeni liberal politikalar tarımı yok olma noktasına getirmiştir. Ülkemizde, kamu kurumlarının özelleştirilmesi yanında, devletin ekonomide en düşük düzeyde yer alması ana fikrine dayanan pazar odaklı politikalar, gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkeler için istenmeyen sonuçlar yarattı. Türkiye’de tarım yerli ve milli olmaktan giderek uzaklaştı. Kendine yeterli bir tarım ülkesi olan Türkiye sayıları 135’e ulaşan tarımsal ürünün ithalatçısı durumuna geldi. 2002 yılından bugüne kadar tarım yapılan alanlar %12,7 azalmış ve 3,4 milyon hektar tarım alanı boş kaldı. Artan üretim maliyetleri ve gelir düşüklüğü tarımla uğraşan nüfusumuzu azalttı.
Tarım arazilerinde genelde yılda 1 kez ürün alınabiliyor olması meselesi; hangi bölgeye, hangi miktarda ne ekileceği konusunu her yıl belirlenecek bir konu olarak önümüze koymaktadır. Bu konu gerek çiftçilerimizin yeterli geliri elde etmesi, gerekse de stratejik bir konu olan gıda güvenliğinin sağlanması önem taşıyor. Bir sonraki yıl hangi bölgelere hangi tür tarım ürünlerinin ekileceği bilimsel bir kurul tarafından belirlenmelidir. Elde edilecek ürünlerin planlamasında; hangi ürünlerin ne kadar ülke gereksinimleri için kullanılacağı, hangi üründen ne kadar ihraç edileceği ve ithalat tutarları her yıl yapılacak planlamada mutlaka ortaya konulmalıdır.