İmamoğlu protestolarını turuncu devrime dönüştürmek isteyenlerin olması kaçınılmazdır. Ancak, burasının Türkiye olduğu da bilinmelidir.  Özellikle RAND Corporation’ın Türkiye’de iktidar değişimi umutlarını Batı yanlısı bir kalkışmaya bağladığını duyarlı ve dünyayı takip eden yurttaşlar biliyor.

Ekonomik krizin faturasının halka çıkarılmasından tutun da, liyakatin yerlerde sürünmesi, eğitimli gençlerin gelecek kaygısı başta olmak üzere, tüm dünya ve ülkedeki olumsuzluklar toplumsal gerilimin artmasına neden oluyor.

Ancak dünyadaki turuncu devrim tecrübelerinin milletlerin başına nasıl belalar sardığı biliniyor. Zelenski tecrübesi burnumuzun dibinde yaşandı. Adamı kullandılar sonra sattılar.  Emperyalist ülkelerin dolduruşuna gelip kadim komşusu Rusya’yı Batı adına durduk yere tehdit etmeye kalkan Ukrayna yönetimi, koca bir milleti bir yüzyıl geriye attı. Ülkemizde, Türk toplumunun tarihsel devlet tecrübesinin yanı sıra milli bütünleşme kitle hareketlerinin sınıf yapısı da yerine daha iyi bir şey koyma ihtimali olmaksızın yıkmayı kazanım olarak görmeyi zorlaştırır.

SÜTÇÜMÜZ BİLE

Şu durumda, İmamoğlu ve Özgür Özel’in şahıslarında somutlaşan programın, toplum nezdinde şikâyet edilenlerden daha iyi bir şeyi temsil edip etmediği meselesi işin esasını oluşturuyor. Protestoların turuncu devrim kalkışmasına dönüşmesi için toplumsal temsil yeteneği kazanması gerekir. Protestolara, Türkçü görünümlü kesimlerin dadandırılması, protestolara kozmopolit ve temsil edici bir görünüm kazandırma çabasını dışa vuruyor. Ancak kışkırtıcı aktörlere karşı devletin de uyanık olduğu görülüyor. Normal şartlar altında bu eğilim, daha güçlü bir muhalefet dalgasının yayılmasına neden olabilirdi. Fakat işin ilginç tarafı, İmamoğlu’nun masumiyetine inananın sayısının az olmasıdır. Cumartesileri evimizin kapısına kadar gelen sütçümüz bile bunları söyledi.

ÇÜRÜME VAR

Ahlaki çürümenin ulaştığı boyut, “ama onlar da yaptı” diyebildiğiniz müddetçe araçlarla amaçlar arasındaki bütün bağlantıyı kopartmaya hak kazandığınızı zannettiğiniz bir duruma evrildi. Neden siyaset yapıyoruz? Eleştirdiğimiz insanlar gibi olmak için mi?

ATATÜRKÇÜLÜĞÜN ZITTI

 Özgür Özel’in yabancı devlet ve partilerden iç işlerimize karışmalarını istemesi, CHP’nin sarıldığı “Atatürk’ün partisi” söylemine rağmen, Atatürkçülüğün tam zıttı olan Batı’ya entegrasyon, NATO ve AB’ye sadakat mesajları, bırakalım toplumun diğer kesimlerini ikna etmeyi, bizatihi CHP tabanında bile tedirginlik ve kararsızlık yaratıyor. Eskişehir’de bu durum görülüyor. Kafalarda ne olacak? Sorusu artıyor. Peki, CHP’nin sol tandanslı olduğu düşünülen milletvekili İbrahim Arslan bu işlere ne diyor?  Ne yapalım Ağbi biz de CHP milletvekili miyiz diyor? CHP tabanı, Özel’in son açıklamasıyla bir kez daha ofsaytta düşmüş olmuyor mu? İmamoğlu’nun yabancı büyükelçilerle görüşmeye ve Batılılara “aradığınız adam benim” mesajı vermeye ne kadar istekli olduğu biliniyordu. Özel’in tutumu, CHP’de tabanın özlemleri ile yönetici kadrolar arasındaki açıklığının yapısal bir sorun olduğunu bir kez daha gösterdi.

SORUN NEDİR?

Muhalefet sözcülerinin söyledikleri ve tutumları arasında açıklıklar var. Ofsayt pozisyonundan çıkabilmeleri için inandırıcı olmaları gerekiyor.

Sosyal demokrasi işçi sınıfı ideolojisi olarak doğdu. CHP ise işçi sınıfı içindeki dönüşümün sonucunda reformcu bir partiye dönüşmedi. 1960’larda gelişen muhalefetin önünü kesebilmek ve kentleşen Türkiye’nin yeni toplumsal dinamiklerine cevap verebilmek için, dümeni sosyal demokrasiye kırdı. Partinin siyasetlerine antiemperyalizm, üretim ve bölüşüm üzerine fark yaratıcı çözümler damga vurmuyor.

   Ürettiği siyasetleri sağ partilerden ayırmanın son derece zorlaştığı, bütün stratejisini anayasanın üstünlüğü, insan hakları, demokrasi, hak-hukuk-adalet gibi, özünde sol değil liberal bir çerçevede oluşturan CHP’ye ulaştık. Kendisini bir türlü AK Parti’den ayrıntı konular dışında ayrıştırmıyor ve seçenek yaratma sıkıntısı çekiyor.