Asgari Ücret Tespit Komisyonu üç kez toplandı. Sonuç üç kez masaya oturanlar birbirlerine bir rakam bile teklif edemediler. Ben şahsen komisyon toplantılarını ringdeki boks maçına benzetiyorum. Bir tarafta işverenler, diğer tarafta Türkiye’nin en büyük(!) işçi sendikaları konfederasyonu ve seçilmiş dört çalışanın bulunduğu, çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı’nın da ring hakemi olarak görev yaptığı boks maçı gibi tarif etmek mümkün. Kimse bir birine üç raund boyunca hiç yumruk atmıyor. Hakem sürekli olarak “boks” çağrısında bulunsa da kimse birbirine yaklaşmıyor. Bu arada Türk-İş temsilcileri bir rakam açıklasalar bile ring dışında yani masanın dışında bir açıklama yapıldığı için kimseye puan yazılmıyor.
Ne kadar tuhaf bir durum değil mi? Üç kez milyonlarca insanın umutla beklediği bir komisyon toplantısından tek rakam telaffuz edilmeden kalkılıyor. Daha önceki toplantılarda üç kez yan yana gelen komisyon üyeleri doğru-yanlış bir takım rakamları telaffuz ediyorlardı, sonuçta bir orta yol bulunuyordu. Şimdi bu defa o masanın etrafında buluşanların birbirlerini kollayarak bir noktaya gelmeleri gerçekten mümkün görünmüyor.
Edindiğimiz bilgiler komisyonun bir kez daha bir araya geleceği yönünde… Peki, dördüncü kez bir araya gelen tarafların bir sonuca ulaşabileceğini düşünüyor muyum? Hiç sanmıyorum.
Bu arada bu asgari ücret meselesi bizim gazetede çalışan arkadaşlarımız arasında da “geyik” meselesi olmuş. Geçtiğimiz gün arkadaşlar gelip sordular, “Ağbi asgari ücret tahminin ne?” ben aklıma ilk gelen rakamı söyledim. Yani benim rakam diğer arkadaşların tahminlerini duyunca gerçekten düşük kalmış… İşin açıkçası arkadaşların arasında en doğru tahmini kim yapar bilmem. Ama hükümetin açıklamalarından “Ne kızı veririz, ne de dünürü küstürürüz” anlayışının hakim olduğunu anlıyoruz. Tabi ki kafamızdan atmıyoruz. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz mecliste bu konu gündeme geldiğinde, “Ama işverene bir de vergi ve SGK primi yükü olduğunu da gözden kaçırmamak gerek” anlamına gelen cümleler kurduğunu biliyoruz.
Bu arada CHP’de “Asgari ücret talebimiz 30, biz altında yokuz!” söylemi geliştirmiş olsa bile bunun gerçekleşme ihtimali gerçekten mümkün görünmüyor. Bu arada ana muhalefet partisinin yaklaşımı da “çıtayı yukarıda tutalım da!” şeklinde gibi geliyor bana.
Elbette asgari ücretli için konuşulan rakamların hiç birisi yeterli değil. Ancak ülkenin içinde bulunduğu şartlar da ortada. Buna kimin sebep olduğunu tartışmayı sona bırakarak bugün hep birlikte çözüm üretmeliyiz. Bugün yaşadığımız ağır koşulların sorumlusu elbette iktidar… Hiçbir şekilde iktidar bu sorumluluktan kaçamaz. Ancak muhalefetinde somut çözüm önerilerini ortaya koyması gerekmez mi?
İşsizliği körükleyecek, çalışanları daha ağır bir yükün altına sokacak ve sonuçta işi çözümsüzlüğe götürecek adımlar yerine ülke gerçeklerini tartışmanın tam zamanı değil mi? Rakamların büyüklüğünden çok, rakamların alım gücünü arttıracak önlemler konusunda somut adımlar atılmalıdır. Bugün ortalama bir ücret haline dönüşmüş olan asgari ücretin alım gücü üzerine kafa yormalıyız. Size şu kadar söyleyeyim daha asgari ücret zammı belli olmadan, asgari ücretlinin üzerindeki yükün gelecek zamdan daha fazla şekilde arttığını görmezden gelmeyelim. Burada hedef rakam oyunları ile kafaları karıştırmaktan ziyade ülkenin ve insanımızın karşı karşıya olduğu gerçekleri tartışmanın önünü açmak gerek. Yeni yıl, eski yıl değil, yeni düzen, yeni kazan hesabı yapmalıyız.