Bir önceki yazımda ifade etmeye çalıştım. Bolu Kartalkaya’da yaşananları gerçekten bir insan olarak içime sindirmekte zorlanıyorum. Bugüne kadar her defasında “hamili kart” hikayesinde olduğu gibi en ucuz, en masrafsız, en yüksek rant hesapları yüzünden bu ülkede yaşanmadık felaket kalmadı diyebiliriz. Koca koca binalar dikip; betonundan, demirinden, kolonundan çalanlara kim neden göz yumuyor…
Bakan konuşuyor, vali konuşuyor, belediye başkanı konuşuyor, yerden mantar gibi biten uzmanlar konuşuyor ama hiç kimse acı gerçekle yüzleşmekten yana değil. Herkes bir günah keçisi arıyor. Ortalık laftan sözden geçilmiyor ama uygulamada hiç kimse sorumluluk almıyor. Yahu 50 bin insan depremde kara toprağın altında kaldı. Yakından takip etmiyorum ama bu işlerden sorumlu tutulanlar teker teker dışarı çıkıyor ve anladığım kadarıyla olan enkaz altında kalanlara oluyor. Öte yandan hayat bir şekilde devam ediyor. Şimdi 78 kişi yanarak feci şekilde can verdi. Bugün herkes bu olayı konuşuyor. Birkaç gün sonra bu konu sıcaklığını yitirir ve olay rutine döner diğer olaylarda olduğu gibi.. Konuyla ilgili olarak dün Eskişehir Barosu Çevre Komisyonu ve İnsan Hakları Komisyonu tarafından çok çarpıcı bir açıklama yapıldı. Komisyon adına konuşan Özlem Özsakçı, “21 Ocak 2025 gecesi Bolu Kartalkaya Kayak Merkezi’nde bulunan Grand Kartal Otel’de çıkan yangın hepimizi derinden yaralamıştır. Bu korkunç olayda 79 vatandaşımız hayatını kaybetmiş, onlarca vatandaşımız yaralanmış ve ülke olarak tarifsiz acılar yaşamış bulunmaktayız. Yangının çıkış nedeni yapılacak incelemelerle netleşecektir; ancak bu trajedi yalnızca bir kazadan ibaret değildir. Olayın başlangıcından itibaren ortaya çıkan gelişmeler, yangının önlenebilir olduğunu ve alınması gereken tedbirlerin ihmal edildiğini açıkça göstermektedir. Bu elim olayda asıl yüzleşmemiz gereken, kent ve çevre planlamasındaki yetersizlikler, denetim eksiklikleri ve kamu görevlilerinin ihmaller zinciridir. En yakın itfaiyenin olay yerine bir saat gibi uzun bir sürede ulaşabilmesi, kent ve çevre planlamasındaki eksikliklerin ve denetim yetersizliklerinin ne denli ciddi sonuçlara yol açabileceğini bir kez daha gözler önüne sermiştir. Teknik ve teknolojik imkanların bu denli gelişmiş olduğu bir çağda, insanların hayatta kalmak için çaresizce mücadele etmek zorunda bırakılması kabul edilemez” İfadelerini kullanmış. Değerlendirmeler çok yerinde… Yine aynı açıklamada aksaklıklara da şöyle sıralanıyor; “Özellikle 2012 yılında yapılan düzenleme ile“ Binaların Yangınlardan Korunması Hakkında Yönetmelik”te itfaiyelerin yangın projelerinde uygun görüş bildirme yetkilerinin kaldırılması, denetim mekanizmalarını etkisiz hale getirmiştir. İtfaiyenin “önleme” görevini yerine getirebilmesi için kritik olan bu düzenleme, yangın güvenliği açısından ciddi bir boşluk yaratmıştır. Kamu otoritesinin denetim ve önlem mekanizmalarını zayıflatan bu tür değişikliklerle ihmalleri adeta sistematik hale getirdiği açıkça görülmektedir. Bu durum yalnızca Bolu’daki yangınla sınırlı kalmayıp, ülkemizin pek çok yerinde benzer risklerin artmasına neden olmaktadır.”
Öte yandan Allah korusun Eskişehir sınırları içerisinde yaşanabilir mi? Eğer bu konuda sorumluluklarımızın bilincinde hareket etmezsek, yani yaşananlardan ders çıkarmazsak, sadece yasa ve yönetmelikler ile kendimizi bağlarsak her şey olabilir. Yani insan ve torpil yerine, kurallar ve insan yaşamını hatta her canlıyı önemseyerek yolumuza devam edersek bu tür sorunları yaşamayız.. Bu ülkenin en önemli ihtiyacı adamcılık değil yaşamın önemsenmesidir. Anlatmak istediğim şey de tam budur… Günah keçisi aramak yerine hayatı önceleyen bir kurallar zincirini uygulamaya ihtiyaç var.