Deprem, sel veya bir başka afette veya ihmalde, televizyon kanalları programlarını iptal eder. Konuyu tartışmaya başlar. Bir anda herkes o konunun uzmanı olur. Konunun uzmanı olmayanlar uzman olduklarını söylemez. Bir süre sonra da günlerce tartışılan konu, bir anda unutulur, gider.
Mesela, 29 Kasım 2016’da Adana’nın Aladağ ilçesinde bir tarikata ait kız yurdunda yangın çıktı. Ortaokul çocuklarının cesetleri, yurt görevlileri tarafından “dışarı kaçmasınlar” diye kilitlenmiş yangın merdiveni kapısının önünde yığılmıştı. O gün de, Türkiye’nin ciğeri yanmıştı. Hemen bu olayı unuttuk. Bugün kaç kişi bu olayı hatırlıyor. Ayrıca, yangın, uçak kazası gibi trajik olayların ardından sürekli tekrarlayan biçimde yayınlanan görüntülerin daha fazla izlenme’ amacıyla kullanılması ne anlama geliyor. Haberlerin amacı, insanları bilgilendirmek, anlatmak ve kişilerin anlamlandırmasına yardımcı olmaktır, duygularını sömürmek olmadığını hangi kuruluş çıkacak, kamuoyuna söyleyecek.
SADECE BİZDE BÖYLE YAYINLAR
Dünyanın her tarafında, felaketler yaşanabilir. Çeşitli olaylar olabilir. Görüntülerde halkın haber alma özgürlüğü engellemeyecek şekilde bir denge olmalıdır. Bu amaçla olay bölgesini gösterecek genel görüntüler önem kazanır. Ancak detay görüntüler verilirken dikkatli olunmalıdır. Çocukların görüntüleri kullanılmamalıdır. Ya da buzlanarak servis edilmelidir. Görüntülerin ve haber servisinin toplumsal duyarlılığa özen göstermesine katkıda bulunması gerekir.
YENİDEN ACI ÜRETMEYELİM
Ciğerlerimizi yakan tecrübeleri, bir daha ciğerlerimizin yanmasına izin vermeyeceğimiz şekle çevirmeliyiz. Yani, olaylardan dersler çıkarmazsak, yeniden acılar üretiriz. Ortaokul yurdunda yanan çocukların durumundan ders çıkardık mı? Herkes kendi hataları ile yüzleşmelidir. Yoksa hiçbir sorun çözülmek. Bu durumu da yaşamın pratiğinde görüyoruz. Ders çıkarmanın ne demek olduğunu ve somut olarak neyi değiştirmek anlamına geldiğini bilmiyoruz. Acil öğrenmemiz gerekiyor.
KENDİMİZE GELELİM
Bolu’daki veya tarikatın yurdunda yaşanan olaylar gibi olayların olmaması için herkes kendine gelmelidir. Aklın ve bilimin yolu takip edilmelidir. Son Bolu olayından sonra, partiler arası suçlu aranmaya başlanıldı. Senin ki suçlu, benim ki suçlu, Türkiye’de yüzde 50 bir tarafta yüzde 40 öbür tarafta birbirini dinlemiyor. Anlamıyor. Geriye yüzde 20’lik kesim kalıyor. Dengeyi bu yüzde 20’lik kezim sağlamaya çalışıyor. Kimse bu tür olayların bir daha yaşanmaması için ne yapmak gerekir, esas nedeni nedir. Kafa yormuyor. Suçlu avına çıkmak nasıl bir sonuç ortaya çıkarır. Bir anlamda polisiye dizisi izler gibiyiz. Kayıplarımızın hesabını kim verecek? Buraya odaklanmalıyız. Gazeteci ve yayıncılarda bir kamu görevi yaptıklarını unutmamalıdır. Her alanda Atatürk’ün kamucu anlayışı egemen olmalıdır.
NEYİ DÜZELTMELİYİZ
Neyi düzeltmemiz gerektiğini anlamak için işe kendimizden başlamalıyız. Büyük depremler olduğunda televizyon kanallarımız jeoloji uzmanlarına yer kabuğu hareketlerini anlattırıyor. Oysa bu kanalları izleyenlerin evlerinde deprem tertibatları yok. Yangın tüpü yok. Sınırlı bir uzman kitlesinin bilmesi gereken ve aslında bizi ilgilendirmeyen bilgileri odaklanıyoruz. İşte, bu nedenle değişmemiz gerekiyor. İtfaiyeciler, ormancılar, ziraatçılar en vatansever meslek sahipleridir. Canlarını verirler, görevlerini yaparlar. Onlara saygıda kusur etmemeliyiz.