Toplum olarak mı tüm insanlık olarak mı bilmiyorum ama ben bir Türk genci olarak toplumumuzun unutkanlığından çok rahatsız ve sitemliyim.
2004-2005 yıllarında birinci sınıfa başladım. Her gün okula girerken bize andımızı okuturlardı ve onu ezberlemek zorunluydu. Fakat bu bizlere zorlu ya da güç gelmiyordu. Zaten hafızalarımız çok tazeydi ve hafta içi her gün okuduğunuz bir şeyi hemen ezberliyorduk o yıllarda..
Okulumuz 5.sınıfa kadar olan küçük bir okuldu. Her gün öğretmenlerimiz 5-6 öğrenci seçip merdivenlere çıkartırdı ve o 5-6 öğrenci tüm okula andımızı okuturdu. Sıra bana gelip öğretmenim beni seçtiği zaman ki mutluluğumu anlatamam.. Bu yüzden bizim nesil için andımızın yeri çok ayrı diye düşünüyorum.
Andımız dönemin Milli Eğitim Bakanı Reşit Galip tarafından yazılmıştır. İlk defa 1933 yılının 23 Nisan kutlamaları sırasında okutulmuş ve 2013 yılında kaldırılana kadarda okutulmaya devam etmiştir. Hatta KKTC’nin kuruluşundan beri günümüzde hala orada okutulmaya devam edilmektedir.
Ülkemizden 2013 yılında kaldırılma gerekçesi sözde çözüm süreci dedikleri dönemde fazla milliyetçi ve faşist söylemler barındırmasıymış. Ben ve benimle birlikte çok büyük bir çoğunluk kesinlikle bu düşünceyi desteklemiyor ve katılmıyor. 80 yıl boyunca din, dil, ırk ayırmaksızın Türkiye Cumhuriyeti sınırlarındaki her çocuğun okuduğu bir ant neden bir süreç için kaldırıldı benim hala aklım almıyor..
Örneğin Birleşik Devletler Bağlılık Yemini, Amerika Birleşik Devletleri bayrağına ve temsil ettiği Cumhuriyet'e bağlılığın bir ifadesi olan yemin metni. Amerika Birleşik Devletleri'nde birçok resmî törende ve yaygın olarak okullarda her sabah öğrenciler tarafından söylenen bir metindir. ABD içerisinde bulunan kimse sanmıyorum ki bu andı kaldırılması gereken faşist bir söylem olarak görüyor. Aksine bundan gurur duyuyorlardır.
Siyaset çok tarzım değil ancak bazı gerçeklere de değinmeden geçemiyorum. Bu coğrafya da yaşamak için atalarımız, dedelerimiz oldukça fazla bedel ödediler. Fakat bizler onların verdiği o kahramanlık örnekleriyle bile övünemez olduk bu günlerde. Türk olduğumuz için ve bunu söylediğimiz için faşist olarak adlandırıldık. İsteyen faşist isteyen başka başka terimler kullanabilir ama ben bir Türk genci olarak andımızı, marşlarımızı, Oğuz Kağan’dan Mustafa Kemal Atatürk’e kadar tüm ecdadımızı, bu coğrafya da yaşamanın tüm bedellerini, Türklerin yalnızca Anadolu’yu değil dünyanın çok büyük bir coğrafyasını kapladığını, bildiğim ve öğrendiğim her şeyi benden sonra gelen çevremde bulunan tüm küçüklerime öğreteceğim. Türk genci olarak hepimizin önceliğine alması gereken şey budur.
Son olarak ‘’Ne mutlu Türküm diyene’’ demek faşist bir söylem asla değildir, faşizm sıkışmış zihinlerin içidir. Türk milleti nedir sorusunun cevabını ise 1924 Anayasasında bulabiliriz. 1924 Anayasasında "Türk” kelimesi etnik, dil veya din kökene dayanmadan, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını ifade eden olarak açıklanmıştır. Bununla birlikte bu söylemin herhangi bir faşizm belirtisi barındırmadığını aksine birleştirmek için kullanıldığını söyleyebilirim. Bu yüzden ben bir Türk olmaktan ve bu coğrafyaya değer katmaktan gurur duyuyorum. Andımızı da okullarımıza geri döndürmeleri, küçüklerimize okutarak yeni nesillere aktarmaları gerektiğini ve Reşit Galip’in bizlere hediyesi olan andımızı unutmadan sahip çıkmamız gerektiğini düşünüyorum.
Çünkü ant içmek ilk Türklere kadar dayanan bir gelenektir ve bizler için bir yeminden fazlasıdır.
Ne mutlu Türküm diyene!
Herkese mutlu günler..