Hatırlıyor musunuz? Neyi diye soruyorsunuz değil mi? Söyleyeyim içinde bulunduğumuz Ramazan ayında bazı iftar haberlerini görünce geçmişte kurulan iftar çadırlarını kast ediyorum. Geçmişte bazı belediyelerin kurdukları iftar çadırlarında bazı etkin ve yetkin kişiler “halka hizmet hakka hizmet” diyerek yemek dağıtırlardı ya.. Hatırladınız mı? Eline kepçeyi alıp vatandaşın tabldot tabağına yemek dolduran etkin ve yetkin kişilerin fotoğraflarını.. Bir yarışa dönerdi bu tür etkinliklerdeki görüntüler. Etkin ve yetkin kişilerin ellerindeki kepçeli fotoğrafları servis edilirdi…
Şimdi o görüntüleri bile özleyeceğimizi(!) hiç düşünemezdim.. Ama mübarek Ramazan ayındaki iftar haberlerini görünce aklıma düştü işte…
Yakın geçmişteki o lüks ve şatafat içerisindeki iftar sofralarını da hatırlıyorum. Oruçsuzların lüks mekanlarda oturup iftar saatini bekledikleri görüntüler de hafızamda… Bu yıl Ramazan bu bakımdan bir hayli durağan geçiyor açıkçası. Ne o lüks iftar sofralarını ne de topluca mahalle iftarlarında ellerindeki kepçeyle dolaşan etkin ve yetkin aristokratları görüyoruz..
Benim gördüğüm ne biliyor musunuz? Belediyenin ekmek büfelerinin yanlarına asılan askıda pideler… Geçtiğimiz gün Odunpazarı’na çıkarken arkadaşlar ile birlikte ekmek büfesinden pide almak için yaklaştığımda genç bir bayanın hafifçe süzülüp yan tarafta bulunan askıdaki pidelerden bir tanesini yavaşça yerinden çıkarıp aldığını gördüm. O an yüreğime bir sızı indi… Genç kadının o pidelerden birini alırken yüzünün pembeleştiğini hissettim. Ona bakmamaya gayret etmeme rağmen onun pideyi alırken benim gördüğümü hissettiğini anladım. Başımı çevirip yürüdüğüm anda , bir başka genç vatandaşımız , “Abla sen gel.. O pideyi bırak!” diye seslendi. Sonra büfedeki görevliye tazelerinden iki adet pide vermesini söyledi ve genç kadına uzattı. Göz ucuyla fark ettim ki genç kadının gözünden yaşlar süzülüyordu. Mahcubiyet bir tarafa, yokluğun üzerine yüklediği ağır yükü bir an üzerimde hissettim.. Sonra saatlerce düşündüm. Eve gittiğimde iftar sofrasında aldığım pidenin bir parçasını koparıp yerken pidenin boğazıma düğümlendiğini hissettim. Sonra aklıma birden bire birkaç yıl önceki o şatafatlı görüntüler geliverdi. Gerçekten bazı şeyleri o kadar uçlarda yaşıyoruz ki…
Bir zamanlar sahip oldukları makamın kendilerine verdiği güçle ellerine geçirdikleri kepçeyle hizmet verenler ve lüks iftar sofralarındaki zengin menüleri bile israf edenler, bugün geldiğimiz noktada askıdaki pideye muhtaç insanların onları alırken bile duydukları mahcubiyet…
Şaka yaptığımı sanmayın. Anlattığım tablo gerçek.. Böyle durumlarda öylesine üzülüyorum ki, saatlerce kendime gelemiyorum. Beni Ramazan mı duygusallaştırdı, yoksa ben zaten duygusal mıydım bilemiyorum. O manzarayı hatırlayınca çocuklar, gerçekten kimi kimsesi olmayan garibanlar, yaşlılar aklıma gelir ve derin düşüncelere dalar giderim. Empati yaparım, ya bir gün ben de aynı duruma düşersem diye kaygılanırım…
Ancak ne ara böyle olduk? Geçmişte de gerçekten sıkıntılı dönemler yaşadık ama bu defa farklı. Bazıları “Ne olacak millet de para var. Yoksa o koca mekanlar dolup dolup boşalıyor!” diyenlere inat askıdaki bir pide için gözleri dolu dolu olanlar, utananlarda var bu memlekette…
Şöyle çevreme bakıyorum benim duygularıma sahip kaç kişi var diye… Elbette o kaygıyı duyanlar kadar, kendini sorumlu hisseden dostlarda var. Ancak sorunun çözümü onlar da mı diye soracak olursanız değil, değil, değil… Ne güzel işmiş eline kepçeyi alarak garibanın kafasına vurmak… Bu ayıp yaşatanlara yeter de artar bile…