Bir taraftan ülkemizin çevresindeki ateş çemberi ve sıcak gelişmeler, diğer yandan ekonomideki yangın dar ve sabit gelirli kesimleri kara kara düşündürüyor.

Bir taraftan ülkemizin çevresindeki ateş çemberi ve sıcak gelişmeler, diğer yandan ekonomideki yangın gerçekten dar ve sabit gelirli kesimleri kara kara düşündürüyor. Derler ya “Cep delik cepken delik!” O hesap… Bir de üstüne üstlük “cümle şelek garibanın sırtında!”

Yeni yıl gelmeden, daha asgari ücrete yapılacak zam bile belli olmadan piyasaların ateşe yükselmiş durumda. Geçtiğimiz gün sabah ofise gelirken Eskişehir’in sabah börekçilerinden birisine uğradım. Son derece güler yüzlü bir hanımefendi “buyurun” dedi.  Niyetim biraz börek alarak gazetede arkadaşlar ile sabah muhabbeti yapalım istedim. Böreğin fiyatını sordum, “keşke sormaz olaydım” dedim içimden. Bir kilogram börek 400 TL den satılıyormuş. 50 gram-100 gram alsanız kimin dişinin kovuğuna gidecek? Hanımefendi böreği hazırlarken, “işler nasıl?” diye sordum. Önce şükretti, ardından da, “Daha bir yıl önce insanlar özellikle Pazar günleri aile boyu kahvaltı etmek gelip kilo ile börek alabiliyorlardı.  Özellikle orta gelir grubu müşterilerimizi kaybettik. İnsanlar dükkanın önünden bile geçmiyorlar. Burası çarşının göbeği olmasına rağmen işlerimiz çok fazla düştü. Böreğe zam yapılacak zam bile yapamıyorlar. Çünkü zaten cirolar düşük, kar miktarı masraflarımızı ya karşılar ya karşılamaz. Zor ayakta duruyoruz” dedi. Yani orta gelir grubu için “börek lüks oldu ise” gariban için galiba bu tür özel kahvaltılık menüler, “ultra lüks sınıfına” girer…

Ben bütün bunları düşünürken üç harfli marketlerden birisine daldım. Niyetim çay almaktı. Bir gün önce 165 TL’den satılan bir kilogram çayın fiyatını görünce şoka girdim desem… Sadece bir gün önce 165 TL’ye satılan çayın fiyatı 195 TL’ye çıkmış. Diğer çaylara baktım içilebilecek marka çaylar 200 TL’nin üstünde… Emin olun şekerim yükseldi. “Yahu ne oluyoruz, bu ne hız?” Tezgahtar kıza, “Maşallah asgari ücrete zam gelmeden, sizin patronlar harekete geçmiş!” serzenişte bulundum. Kızcağız kasanın başında hiç ses vermeden mahcup gözlerimin içine bakarak iki elini yana açıp, “benim yapabileceğim bir şey yok” der gibi bir hareketle tepki verdi…
Bu kadar ile kalacağını düşünmeyin. Sabahtan yaşadığım bu iki olayın ardından karamsar duygular ile akşam eve dönüş yolunda Odunpazarı’ nda bir şarküteride ayırttığım ekmekleri almak için yola koyuldum. Şarküteriye vardım. İşyeri sahibi ile ayaküstü selamlaştıktan sonra. Orta yaşlı bir hanımefendi içeri girdi. Yanlış hatırlamıyorsam bir miktar zeytin aldı. Sonra peynirin fiyatını sordu. Peynirin fiyatı 198 TL idi. Fiyatı aldıktan sonra elindeki paraya baktı ve işyeri sahibine, “Bana 35 liralık peynir verebilir misiniz?” diye konuşunca başımdan aşağı kaynar sular döküldü.  Kadıncağız biraz mahcup, biraz gergin bir şekilde “50 TL’lik olsun” dedi. Tezgahtaki arkadaş şaşkın ben şaşkın… Tezgahtar arkadaş bir miktar peyniri kesip teraziye koydu. Küçücük peynir 65 TL’lik oldu. Kadıncağız cüzdanını karıştırdı üç tane daha 5TL’lik kağıt para bulup uzattı. Sabah ki börek meselesini hatırladım birden sonra sözcükler boğazıma düğümlendi, sonra yorum yapmadan ekmeklerimi alıp ödemeyi yapıp otobüs durağına doğru yönlendim…
Yaşadıklarımızdan, gördüklerimizden anlıyoruz ki gerçekten toplumun her kesimi sıkıntıda. Vatandaş dertlerini anlatırken bile pandomim oynar hale geldiyse vay halimize… Bu yaşananları, görmezden, duymazdan, anlamazlıktan gelenlere diyebilecek söz bulamıyorum…
Gerçekten işimiz zor. Bakın birileri bunları muhalefet etmek için yazdığımı düşünebilir ama hayatın gerçeklerini de yazmayacaksak ne yapacağız? Uygulanan ekonomik politikaların bizi getirdiği nokta da bu… Bütün bunlara itirazı olan varsa buyursun konuşsun…