“Seçim… seçim” dedik seçim bitti. Sonrasında “bayram.. bayram” dedik o da gelip geçip gitti. Şimdi gündemimizde ne var derseniz tam anlamıyla bir kocaman bir “Geçim” derdimiz var.

Daha önce yazdım ve şöyle sordum; “1 Nisan’dan itibaren vatandaşın hayatında ne değişecek?” Vatandaşın hayatında değişecek bir şey olmadığını hepimiz biliyoruz. Örneğin emekli Temmuz ayına kadar 10 Bin TL maaş almaya devam edecek. Hatta öyle ki TÜİK’in verilerine göre emeklilerin belki de maaşlarında “enflasyon oranında yapılacak” zamdan dolayı hiçbir artış olmayacak. Nereden mi biliyorum? Bunu daha önce yaşadık. Kök maaş uygulaması sebebiyle yapılan üç zamdan sonra bile maaşında hiçbir artış olmayan emekliler gördük. Zira pek çok emekli için hazine destekli 10 bin TL’lik maaş gerçek maaş değil. Maliye ve Hazine Bakanlığı’nın “kaynak yok” sözü sebebiyle yeterli maaş artışına kavuşamayacak yine milyonlar var. “Seçimi kaybedeceğimi bilsem yine de EYT’yi çıkarmam” sözünden sonra, “şartlar olgunlaştı şimdi EYT zamanı” denilip 2.5 milyon emeklinin yükünü de SGK’nun sırtına yıkılmasıyla emeklinin daha da perişan hale geldiğini biliyoruz.

Şimdi Ocak ayında olmayan kaynak Temmuz ayında mı olacak? Ocak ayında emekli maaş zamları için hangi kaynak kullanılıyorsa, Temmuz ayında da aynı kaynak kullanılacağından emekli maaşlarında düzeltilmiş(!) enflasyon rakamlarının ötesinde maaş artışı beklemek hayalden öte bir şey. Çünkü kamu kaynakları ne yazık ki bu enflasyonist ortamda yönetenlerin elini rahatlatmıyor.

Hatırlayınız Merkez Bankası doğrudan Hazine ve Maliye Bakanlığına bir mektup göndererek asgari ücretin yılda bir defadan fazla belirlenmesinin ekonomi rakamları üzerinde olumsuz etki yapacağını bu sebeple Temmuz ayında yeni bir rakamın belirlenmesinin doğru olmayacağını söylüyor. Yani Merkez Bankası, Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın uygulamaları sebebiyle dar ve sabit gelirli kesimler fatura ödemeye devam edecek.

Üretim artmadan, istihdam gelişmeden, kamudaki israf sona ermeden hayatımızda değişen bir şey olmayacak. Kamudaki israf diyorum başka bir şey demiyorum… Kamudaki israfın önüne geçmeden fedakarlığı sadece vatandaştan bekleyen anlayış sona ermeden üretimin önündeki engeller kalmadan, işsizliği azaltmadan toplumun beklentilerine karşılık vermek o kadar zor ki.

“Popülizmin kökünü kurutacağız” diye yola çıkıp nerede ise yer 1.5 yılda bir seçim yaparak kaynak israfı yapmanın ağır bedellerini bugün sadece vatandaşa ödetmek mantıklı bir davranış biçimi değil. Hem israfı önlemek, hem üretimin önündeki engellerin bertaraf edilmesini sağlamak, hem de istihdamı arttırmak için en az iki yıllık bir sürece ihtiyaç olduğunu hepimiz biliyoruz.

Daha önce kolayca “köyden kente göç” politikasını kolayca uygulayabildik. Bugün ise “kentten köye göçü “ sağlamak çok daha uzun zaman alacak. Çünkü kırsalı ihmal ettiğimiz için bugün bu haldeyiz. Asgari ücretin nerede ise ortalama maaş olduğu ekonomik ortamda yetişmiş değerlerimizin korunmasını ve istihdamını sağlamak da kolay değil. Bugün ne yazık ki kırsaldaki üretimi yaşlı bir nüfusa terk ettik. Yaşlı nüfusun üretim gücü yeterli olmadığı için sıkıntı gerçekten çok büyük. Tarımsal üretimde, hayvancılıkta tüm umudumuz “kentten-köye” ters göçün sağlanmasında. Bunu ne kadar başarabiliriz asıl soru da bu.

Seçim bitti, bayram da bitti şimdi kaldık dertlerimizle baş başa. Hayatımızda önümüzdeki süreçte kolaylaşacak bir şey görünmüyor. Allah hepimizin yardımcısı olsun..