“Keskin sirke küpüne zarar” diye söylemiş atalarımız. Türkiye yıllarca “keskin sirke” örneğinde olduğu gibi bazı marjinalite mantığına hakim grupların ön plana çıktığı, yine onların yönlendirmesi sebebiyle özellikle sivil toplumun gücünü ve taleplerini ne yazık ki iyi kullanamadı. Marjinallikle hak arayışını birbirine karıştırdık. Böyle olunca da toplumun belirli kesimlerinin özellikle örgütlü hareket eden veya etmeye çalışan kişi ve guruplara karşı mesafeli bir duruşu oldu. Dolayısıyla sivil toplum yapılanması ne yazık ki olgunlaşamadı. Yaşı yetenler bilir ki 1970-80 arasında sendikal hareketlerin grevleri, fabrikaların içerisinde yaşanan olaylar, tahribatlar, yürüyüşler, nümayişler hepsi 12 Eylül 1980 darbesine giden yolda kilometre taşı olarak yerini aldı. O dönemde eylemlere biraz olsun mesafeli duran işçi sendikaların “sarı sendika” olarak nitelendirildiğini biliyoruz. O dönemlerde, “Devrimci İşçi Sendikaları ile Türk-İş’e bağlı sendikalar” karşı kutupları temsil ediyorlardı. Çok eylemden yana olmayan Türk-İş’e bağlı sendikalar “sarı sendika” olarak nitelendiriliyordu. Sonra bir 12 Eylül fırtınasına tutulduk hep birlikte. Darbeciler sağcısı-solcusu herkesi aynı çuvalın içine koyup cezaevlerine doldurdular.

“Sarı sendika”dan kastın ne olduğunu söyleyelim. “Uzlaşmacı ve iktidara yakın” sendikalar hala da “sarı sendika” olarak adlandırılırlar. Elbette konumuz bu değil. Ancak uzun yıllardır sesi çıkmayan Kamu işyerlerinde örgütlü sendikaların da son dönemde sesleri çıkmaya başladı. Bugüne kadar kamu işyerlerinde çalışan işçiler adına sendikaların öyle etkin ses yükselttiğine tanık olmadık. Ancak yaklaşık bir yıl kadar önce Eskişehir’in değil savunma sanayinin en önemli işyerlerinde örgütlü olan Harb-İş Sendikası’nın Eskişehir Şubesi tarafından başlatılan ve Kartal Kavşağı’ndaki eylemler sebebiyle Eskişehir Şube Başkanı Hasan Atak ve yönetimi sendikanın genel merkezi tarafından “marjinallikle” suçlanmıştı. Yine kamu adına Eskişehir’de önemli hizmetler sunan eski adı TÜLOMSAŞ olan daha sonra TÜRESAŞ’a bağlanan fabrikada örgütlü Demiryol- İş Sendikası Eskişehir Şube Başkanı Ramazan Kaya’da benzeri talepleri içeren çeşitli defalar sert açıklamalar yaptı.

İş döndü dolaştı öyle bir noktaya geldi ki, uzun yıllardır “Asgari Ücret Komisyonu” toplantılarına katılmaktan başka bir şey yapmayan Türk-İş temsilcileri alttan gelen baskılara dayanamayıp mitingler düzenleyip, eylemler yapmaya başladılar. Geçtiğimiz hafta sonu TUR şirketlerinde araba kalmamıştı. Pazar günü nerede ise tüm TUR şirketlerine bağlı olarak çalışan otobüsler sendikaların talebiyle Ankara yoluna düştüler. Daha dün “marjinallikle” suçladıkları sendikaların şube başkanları olmasaydı belki de bu tür büyük bir etkinliğe imza atamayacaklardı.

Bu arada en önemli konu nedir biliyor musunuz? Arkadaşlarımız Harb-İş Eskişehir Şube Başkanı Hasan Atakla yaptıkları söyleşide ifade etti. “Geçim kaygısı yaşayan nitelikli elemanlar ya işi bırakıyor, ya ek iş yapıyor, ya da başka ülkelerde arayışa giriyor.” Yani ekonomik endişeler sebebiyle sadece kamuda değil aynı zamanda pazarda, oto yıkamacısında ek iş yapan insanları da anlamaya çalışmalıyız. Gerçekten toplumun tüm kesimleri büyük sıkıntı içerisinde yaşıyor ve sıkıntılar öyle büyük boyutlara ulaşmış ki, “sarı sendikalar” bile artık yerlerinden kımıldayıp harekete geçtiler.

Türkiye gerçekten çok zor bir dönemden geçiyor. “Pazarda çıkma ürün, fırında askıda ekmek” bekleyen insanlarımızın halini de, artık aldıkları ücretler ile geçinemedikleri için seslerini yükselten kamu çalışanlarını da anlamak duymak gerekiyor.