Son birkaç gündür AK Parti ve CHP arasında yükselen tansiyona tanıklık ediyoruz. Yani CHP ile AK parti arasındaki siyasi polemik konusu billboardlar ile başladı ve tansiyon bir anda yükseldi. Tansiyonun bu kadar erken yükseleceğini tahmin etmiyordum ama yine de siyasette tansiyonun yükselmesi anlık olabilir diye düşünüyorum.
Bu arada geçtiğimiz gün Saadet Partisi adayları gazetede konuğumuz oldu. Fesih Bingöl’ü çok uzun yıllardır tanırım. Birikimli ve ilkeli bir siyasetçi duruşu sergiler. Bu sebeple söylediklerine kulak vermemek olmaz. Özellikle olası bir depremde Eskişehir’de ekonomik ömrünü doldurmuş 5 bin binanın yıkılabileceğini belirten Sayın Bingöl aslında bir inşaat sektörü temsilcisi olarak konuya hakimiyeti ile bilinen bir isim. Fesih bey özetle şöyle diyor; “Adil olmayan bir seçime gidiyoruz. Toplum olarak büyük bir çöküntü yaşıyoruz. Başka bir Eskişehir, başka bir Odunpazarı, Başka bir Tepebaşı mümkün diyoruz. Yapılan hizmetleri elbette çok önemsiyoruz. Ancak bu şehrin çözülemeyen ve çözülecek daha çok sorunu var. Nisan ayından itibaren bir kasırga ile karşı karşıya kalabiliriz. Yaşanabilecek bir depremde 5 bin konut yerle bir olur. Ne depreme, ne de deprem sonrasına hazır değiliz. Bakın 6 Şubat’ta ülke olarak yaşadığımız deprem öncesinde eğer gerekli önlemler alınsaydı sadece 11 milyar dolarlık bir yatırımla şehirlerimizi depreme hazırlayabilirdik ve böyle bir hasarla karşılaşmazdık. Türkiye’nin deprem politikası yok. Bunu yapmadığımız için depremden sonra şehirlerimizi ayağa kaldırmak için 150 milyar dolarlık bir maliyet çıktı karşımıza. Saadet Partisi olarak Eskişehir’de Emek, Erenköy ve Huzur gibi çöküntü alanına dönmüş bölgelerimizde Uydu Kent projelerimiz var. Ada bazlı dönüşüm öneriyoruz.”
Beğenirsiniz beğenmezsiniz, siyaseten yan yana durursunuz, durmazsınız. Sayın Fesih Bingöl’ün söyledikleri üzerinden itiraz edebilecek bir nokta yok. Çünkü bu kentin ihtiyacı olan konular bunlar. Örneğin Eskişehir’deki yapı stoku ile ilgili bugüne kadar yapılan değerlendirmeler ve açıklamalar ortada. Daha önceki deprem yönetmeliklerine uygun yapılmış, son yıllardaki yönetmeliklere uygun olmayan ve bitişik nizam yorgun binaların gerçekten Eskişehir için büyük bir risk oluşturduğunu hepimiz biliyoruz. Bu bağlamda gerçekleri tespit yaptığımız halde gerçekçi bir uygulama henüz başlamış değil. Son yıllarda türetilen “sosyal belediyecilik” üzerinden algıyı yönetmek kolay ama belediyelerin en önemli görevleri altyapı, üst yapı ve insanların can güvenliğinin üst düzeyde tutulduğu, yaşam alanlarının inşasına öncelik vermek değil mi?
Elbette kantin fakirini, yoksulunu giydirmek, doyurmak ihtiyaçlarını gidermek önemli. Ama şehrin asıl siluetini ayakta tutmak, var olanın üzerine yeni ve kalıcı eserler bırakmak daha önemli. Şehirlerin anayasası hükmündeki imar düzenlemeleri ve planlamaları yapmak belediyelerin aslin ve ana görevleridir.
Şehrül-emin, yani şehrin emini olmak önemli olan. İnsanlarının sokaklarında güvenle dolaştıkları, haksızlık ve hukuksuzluğun olmadığı, herkesin birbirine sevgi ve saygıyla yaklaştığı şehirler hayal etmek için emin insanlara ihtiyaç olduğu kesin. Sosyal dokunun korunması, daha çok yeşil alan ve daha çok yaşanabilecek mekanlarda ihtiyaç. Bu sebeple belediye başkanlarının seçildikten sonra aslında sorumlulukları gerçekten çok ama çok fazla. Bence “sosyal belediyecilik” ile gerçek belediyeciliğin bütünleştiği bir birinin içine girdi bir düzen için önümüzdeki seçimlerin yeni bir fırsat olduğunu düşünüyorum. Artık yeni nesil belediyecilik Eskişehir için olmazsa olmazlardan. Bu sebeple polemiklerden medet ummak yerine asıl gündeme gelinse iyi olur diye düşünüyorum.