Emekliler mutsuz, kamu çalışanları mutsuz, asgari ücretle geçim derdine düşenler mutsuz. Dul ve yetimler mutsuz. Kamuda çalışan işçiler mutsuz. Üreticiler mutsuz, tüketiciler mutsuz… Hatta öğreniyoruz ki “Milletvekillerinin bazıları bile tek maaşla geçinmekten” dolayı mutsuz. Sanki üzerimizde bir mutsuzluk rüzgarı esiyor. Yakıcı bir rüzgar… Sanki üzerimizde “sam yeli” esiyor. Bilir misiniz en yakıcı rüzgar hangisidir? Bilenler “sam yeli” derler. Mutsuzluğun temelinde ekonomik gerekçeler yatıyor. Çünkü insanlar elde ettikleri gelirler ile geçinmekte gerçekten zorlanıyorlar.

Emeklilerin itirazlarını biliyoruz. Üreticilerin itirazları da zaman zaman konu oluyor. Asgari ücretli çalışanlar için de hayat hiçte kolay değil. Ancak son dönemde kamuda çalışan işçilerin sendikaları ses yükseltmeye başladı. Örneğin Türk Harb-İş Sendikası Eskişehir Şubesi genel merkezinin itirazlarına rağmen Türk-İş’e ağır suçlamalar yöneltti. Savunma Sanayi çalışanlarının mağduriyetlerini anlattı. Benzeri bir çıkış da Demiryol-İş Sendikası Eskişehir Şubesi’nden geldi…

İtirazların tümüne baktığımızda gördüğümüz manzara gelir dağılımı adaletsizliği ve yüksek enflasyondan genellikle düşük gelir gruplarının olumsuz etkilenmesinin izlerini görüyoruz. Çünkü insanların geçinebilmesi için gereken gelire sahip olmadıklarından hareketle seslerini yükselttiğini fark ediyoruz.

Gelir dağılımındaki bozulmanın sebep olduğu tepkileri duyması gereken elbette muhalefet değil. Bu konuda sorumluluk elbette iktidar partisinde.. Türkiye krizlere karşı bağışıklığı olan bir ülke. Gelişmekte olan ülke ekonomilerinin kırılgan yapısından kaynaklanan sorunlarımız var. Ürettiğimizden çok tüketme alışkanlıklarının krizlerin ana sebeplerinden birisi olduğunu da biliyoruz. Bunun yanında popülist yaklaşımlarında yaşadıklarımızda payı olduğunu unutmamak gerekir. 1970’li yılların başlarından itibaren hemen her 5 yılda bir ekonomik krizler ile boğuşmuş bir ülkenin insanlarının gelinen noktada itirazlarını dillendirirken yine de devletine olan nezaketini korumaları gerçekten çok değerli. Birazda gelişmelere bu çerçeveden bakmakta yarar olduğunu düşünüyorum.

Türkiye özellikle ekonomik olarak hızla ayağa kalkmak zorunda. Bunu yaparken de fedakarlığı en alt gelir gruplarının sırtına yıkarak ayağa kalkamayız. Bunu her defasında dile getiriyorum. Fedakarlığı paylaşmalıyız. Herkese gücüne göre bir yük yüklenmelidir. Ekonominin kara delikleri süratle kapatılmalı. Kara delik derken ne olduğunu herkes biliyor. Kamudaki israfın önüne geçmek şart. Kamu yatırımlarından söz etmiyorum. Kamudaki lüzumsuz harcamaların önüne geçmekten söz ediyorum. Çünkü bugün yapmadıklarımızdan dolayı yarın pişman olmamak için bugünden önlem alınmalı.

Alt gelir gruplarının gelirleri üzerinden yürütülecek bir iyileştirme politikası tabanı ciddi anlamda rahatsız eder. İstihdamın önündeki engelleri kaldırmak üretimi arttıracak önlemler almak ve refahı yaydığımız gibi fedakarlığı da sosyal katmanlara arasında gelire göre yaymak en mantıklı çözümdür. Zaman zaman yazıyorum.

Ben bir ekonomist değilim, ekonominin kitabını da yazmadım ama bir vatandaş olarak yaşadıklarımdan hareketle kendi bildiğim doğruları yazmaya gayret ediyorum. Umut edelim ki yakın gelecekte hep birlikte ayağa kalkalım ve bugünleri hiç yaşamamış gibi hayatımıza devam edelim. Ancak yaşadıklarımızın karşılığı sorduğumuz sorunun cevabı var mı? Sizce var mı?