Şöyle demiş eskiler, “İnsanlar konuşa konuşa, hayvanlar koklaşa koklaşa anlaşır!” Belki insanın dışındaki canlı varlıklarında kendilerine ait bir dilleri olmalı. Bu rüzgarın esişinden, çiçeklerin tozlaşmasından, hayvanların ulumasından ve çıkardıkları farklı seslerden ibaret bir konuşma var mıdır bilmem. Biz kendimize göre konuşa konuşa anlaşabiliyoruz diyoruz da, konuşmaktan kastımız nedir? Dilimizle söylediklerimizden ibaret midir konuşma? Hani şöyle söylüyorlar yine geçmişteki akıl sahipleri, “Laf sizin ağzınızdan çıkana kadar sizin esiriniz, laf ağızdan çıktıktan sonra siz o lafın esirisiniz!” Bazı insanlar içinde jest ve mimikler önemlidir. Size öyle bir bakış atar ki kırk anlam çıkarabilirsiniz o bakıştan… Ya da hiçbir şey söylemediği zamanda bir takım anlamlar yükleyebilirsiniz davranışlarına.. Bazıları da karnından konuşur da siz ondan bir şey anlamazsınız…

Büyük şair Fuzuli’nin yazdığı  “Beyhude Gamlanma Divane Gönül” şarkısının sözlerinde ne diyor?  “Beyhude gamlanma divane gönül! Cümle alemin rızkını veren vardır. Yaptığın hatayı görmüyor sanma. Kalpte gizli en derin sırları bilen vardır. Mal-i emlakim var deyü güvenme! Arkam var deyü dayanma! Sırt üstü insanı yere varan vardır. Beyhude gamlanma divane gönül! Cümle alemin rızkını veren vardır. Derdime vakıf değil canan. Beni handan bilir. Hakkı vardır şad olanlar. Herkesi sadan bilir.” 

Ve şarkının sözleri şöyle bitiyor, “ Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil. Çektiğim alamı bir ben birde Allah'ım bilir.”

Yine Yunus’un gönlünden damlayan bir şiirinde, “Süleyman Kuş dili bilir dediler, Beni benden sormayın bende değilem.  Bir ben vardır benden içeru. Yunus’un sözleri hundur, ateştir, Kapında kul var sultandan içeru…”

Aslında konuşmak iyidir. Konuşandan zarar gelmez. Önemli olan ne konuştuğu, meramını nasıl anlattığıdır.. 12 Eylül sonrası yasaklı siyasetçilerin konuşmalarının nasıl nakledildiğini biliyor musunuz? Ya hatırlıyor musunuz? Ben hatırlıyorum… En kritik konularda zaman zaman görüşlerine başvurulan yasaklı siyasetçiler için “Bir bilene sorduk” diye başlayan dünya kadar siyasi yoruma rastlıyorduk. Ve o konuşmanın sıkıntı oluşturduğu dönemlerde televizyon ekranlarındaki çok renkli ve çok sesli skeçlerin neler neler anlattığını hepimiz biliyoruz. Bazen insanların ağzını bağlasanız adeta pandomim yaparak dertlerini yine anlatmayı başarırlar değil mi?

Ama ne yazık ki şu an öyle bir dönemden geçiyoruz ki, sokakta insanların artık kelimeleri seçerek konuştuklarına tanıklık ediyoruz. Aslında bu iklimin kimseye bir faydasının olmadığını herkes biliyor. Elbette hepimiz için olması gereken “çok şey konuşmak değil, az konuşup çok şey anlatmaktır.”  Biraz da birbirimizi anlama gayreti içerisinde olsak ne iyi olur değil mi? Her söz elbette doğru olmayabilir önemli olan neyin doğru neyin yanlış olduğunu tartabilelim ve yeter ki birbirimize olan sevgi, saygı ve güveni zedelemeyelim.

Bu arada bir ülke gündemine bakıyorum, bir de Eskişehir gündemine bakıyorum. Eskişehir gündemi ve Eskişehir siyaseti gerçekten ülke gündemine göre çok renkli olmakla birlikte çok daha sakin. Bizim birbirimizi anlamak için daha çok gayret ettiğimizi görünce, “Eskişehir farkı bu olsa gerek!” teselli buluyorum kendi kendime…