1981’den bu yana her 24 Kasım günü kutlanan Öğretmenler Günü’nün "gün" olarak kabul edilmesiyle ilgili olarak yıllardır yeterince tartışma yapılmış olsa da bunun bütünüyle sona erdiği söylenemez. Konuyla ilgili iki ayrı tutum şudur, bilindiği gibi: 1. 24 Kasım, "Öğretmenler Günü" olamaz, çünkü o, 12 Eylül darbecilerinin eseridir. 2. Kimin eseri olduğuna değil, anlamına bakar ve 24 Kasım’ı Öğretmenler Günü olarak kutlarız. Doğru çözüm budur. Tarihlere takılmamak, doğru olarak kutlamak, içini doldurmak gerekir.
BAŞÖĞRETMENİN ÖNEMİ
Günün "12 Eylülcülerin eseri" olduğu doğru elbette. Ama konunun şu yönünün dikkatlerden kaçmaması gerek: 24 Kasım, TBMM’nin Mustafa Kemal’e soyadı yasasının ortada olmadığı bir dönemde "Millet Mektepleri Başöğretmeni" sanının yasalaştığı gündür (24 Kasım 1928). Bu "gün", hem eğitim kamuoyu hem halkın büyük çoğunluğunca benimsenmiştir. (Bu arada, Mustafa Kemal’e "Atatürk" soyadının verildiği günün de 24 Kasım -1934- olması, ilginç bir rastlantı olabileceği gibi, özellikle düşünülmüş de olabilir.) Konunun hâlâ bu düzlemde tartışılmasının artık bir yararı yoktur. Çünkü 12 Eylülcüler darbecilikleriyle tarihin kara sayfalarına yazılmış, ama 24 Kasım "Öğretmenler Günü" -içinin doldurulmasıyla ilgili biraz sonra değinilecek olumsuzluklar bir yana- yıllardır bütün canlılığıyla "Öğretmenler Günü" olarak kutlanmaktadır. Tarihin ayıklayıcı eli bu gerçeği değiştirememiştir. Çünkü toplum, bu kabulde 12 Eylülcüleri değil, Atatürk’ü, O’nun başöğretmenliğini ölçü almıştır. Gözlemler, bu "gün"ün, 12 Eylül ürünü olması nedeniyle karşı çıkanlarca da çeşitli biçimlerde kutlandığı yönündedir.
KLASİK CÜMLELER YETERSİZ
Dünyada olduğu gibi bizde de hangi özel gün ya da hafta olursa olsun, o gün ya da haftanın konusuna ilişkin sorunlar ve bu sorunlarla ilgili çözüm önerileri gündeme getirilir. Sorunların beklentiler yönünde çözüme kavuşma olasılığı ise iktidarların ideolojisine, ilgili alana ilişkin düşünce ve programlarına bağlıdır, doğal olarak. İktidarların ekonomik, siyasal, toplumsal vb. konulardaki ideolojisi ve buna bağlı programları, ülke gereksinmelerinden öte, eldeki iktidar olanaklarını kullanma ve koltuğu elde tutmakla sınırlı olduğunda, sorunların çözüme kavuşması bir yana, katlanarak artması söz konusudur. Öğretmenler Günü’yle ilgili söylem ve eylemlerde de bugüne dek belleklerde kalanlara bakıldığında sonuç birkaç cümle ile özetlenebilir: Öğretmenlik mesleği çok kutsaldır. Biz öğretmenlerimizi çok seviyoruz. Bize bir harf öğretenin kölesi oluruz. Öğretmenlere çok yakında müjdeli haberlerimiz olacak”.
EN KALABALIK MESLEK GRUBU
Günümüzde 1 milyonu geçen sayılarıyla en kalabalık meslek grubunun öğretmenlerden oluşması, dikkatlerin bu yöne çekilmesinde bir etkendir, doğal olarak. Ama çıplak biçimiyle gerçek neyse ona bakmakta yarar vardır. Öğretmenlik de ancak her meslek kadar kutsaldır. Öğretmenlik de her meslek kadar baş tacıdır. Öğretmenler de bütün emekçiler gibi hak ettiklerinin karşılığını alamamaktadır.
RAHATSIZ EDİCİ DURUM
Her Öğretmenler Günü’nde öğretmenlerin yoksulluğu çevresinde bir duyarlığın, daha doğrusu söylem birliğinin öne çıkması, rahatsız edici boyutlara ulaşmıştır. Özellikle batı ülkelerindekiyle bizdeki öğretmen maaşlarının karşılaştırılması, 30-40 yıl önceki bir öğretmen maaşıyla alınan çeyrek altın sayısının bugünküyle karşılaştırılması, ek iş yapan öğretmen sayısında patlama yaşanması gibi sıklıkla verilen örnekler üzerinden yaratılan duygu sömürüsü, toplumsal konumunun ayrımında olan her öğretmen için rahatsız edici bir durumdur.
ÖĞRETMENLERİN YÜZDE 13’Ü EK İŞ YAPIYOR
Öğretmenler günü kapsamında Türk Eğitim Sen’in yaptığı araştırma kamuoyu ile paylaşıldı. Ekonomik olarak daha iyi şartlara sahip olmak için katılımcıların yüzde 13.3'ü mesleği ile ilgili olmayan ek iş yapıyor. Katılımcıların ay sonunda zorunlu harcamalarından sonra hesaplarında/ceplerinde para kalıp kalmadığı sorulduğunda, yüzde 77.8'i ay sonunda hesabında veya cebinde parasının artmadığını belirtti. Katılımcıların yüzde 68.3'ü daha iyi şartlarda bir iş olsa öğretmenliği bırakacaklarını, yüzde 31.7 si ise daha iyi şartlarda bir iş olsa öğretmenliği bırakmayacaklarını belirtti.
ÖZETLE
Özetle, hakları yeterince verilmeyen yalnız öğretmenler değildir. Yoksulluk sınırının biraz üstünde ya da altında yaşayanlar da yalnız öğretmenler değildir. Sorun bu sistemsel bütünlükten kopartılarak her 24 Kasım’da "Öğretmenler geçinemiyor" demek doğru değildir. Acıma-acındırma psikolojisi içinde yaşamak, örgütlü mücadele tarihimizde önemli birikimleri bugüne taşıyan bir meslek grubu için gerçekçi değildir.