Bir zamanlar “dam başında saksağan vur beline kazmayı” tekerlemesini “Sak başında damsağan, kaz beline vurmayı” diye değiştirir birbirimizle saçmalığın da saçmalık olduğunu anlatmaya çalışırdık. Siyaset sahnesinde son dönemde yaşananları işitip gözlerimiz “faltaşı gibi” açıldıktan sonra “Kuyuya bir akıllı(!) tarafından atılan taşı biz dışarıdaki 40 deli(!)” nasıl çıkaracağımızı düşünür(!) olduk.
Bir süredir, “yeni bir açılım süreci!” tartışılıyor. Ekim ayının başında yeni yasama yılının açılış töreni sonrası MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin DEM Partililerin elini sıkmasıyla başlayan süreçte herkes birbirine sorular sorup cevap almaya çalışırken Devlet Bahçeli’nin, "Terörist başının tecriti kaldırılırsa gelsin TBMM'de DEM Parti grubunda konuşsun, terörün tamamen bittiğini, örgütün lağvedildiğini haykırsın. Bu dirayet ve kararlılığı gösterirse, 'Umut Hakkı'nın kullanımıyla ilgili yasal düzenlemenin yapılması ve bundan yararlanmasının önü de ardına kadar açılsın" çıkışı siyasi kulisleri birden bire hareketlendirdi.
On yıllardır, “Şehitler Ölmez Vatan Bölünmez” sloganlarının arkasında duran ve kitleleri buna göre yönlendiren bir siyasi hareketin bu noktaya gelebileceğini kimse tahmin edemezdi. Her şehit cenazesinden sonra bozkurt işaretleri ile şehit cenazelerinde vicdanlarının sesini dinleyerek “vatan, bayrak ve devlet” vurgusunu en güçlü şekilde yapan bir siyasi hareketin liderinin birden bire “bebek katili, 40 bin şehidin” kanını elinde bulunduran bölücü örgüt başına “Meclis’e gelsin konuşsun” noktasına evirilmesi gerçekten çok şaşırtıcı.
Daha düne kadar, “Bitti, bitiyor, ayakkabı numaralarına kadar biliyoruz” denilen bölücü ve yıkıcı bir örgütün bugüne kadar yaptıkları hafızalarda cap canlı dururken yeni bir sürecin kilometre döşenmeye başlanmış bile. Daha dün “Bahçeli DEM’lilerin elini sıkarken söylediklerini her hafta bir adım daha ileriye taşıyarak” siyaseten elindeki bombayı patlattı. Aslına bakarsanız seçim söylemlerinin henüz dumanı tüterken bu kadar büyük bir dönüş “Dünya’da haritalan yeniden çizilirken evimizin içinde barışı sağlamak” ifadeleri ile izah edilemez. Mutlak surette bu işin bir arka planı olmalı..
“Öcalan Meclis’te konuşsun!” demek Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşunda can veren, kan döken aziz şehitlerimizin hatırasını çiğnemektir. Yine aynı sözleri söylemek bölücü terörle mücadele de anaları-babaları evlatsız, kadınlarımızı dul, çocuklarımızı yetim bırakma pahasına can veren şehitlerimizin aziz hatırasına saygılı bir davranış değildir.
Türkiye’nin önünde birilerinin ısrarla dayattıkları, “Kürt sorunu” değil, “bölücü terör örgütü” sorunu olduğu açıkken sürekli olarak siyasi aktörler üzerinden bu sorunun çözümü için akıl oyunlarına başvurmak doğru değildir. Doğru olmayan yöntemler ile bize dayatılan sözüm ona çözüm önerilerini TBMM çatısı altında dillendirmek de akıl ve izan sahibi insanlar tarafından reddediliyor.
Gazi Meclis’in kurduğu Türkiye Cumhuriyeti devleti elbette ilelebet yaşayacaktır. Onu yaşatmak için siyasi manevralar ile insanların aklıyla alay etmek kabul edilebilir bir şey değildir. Hiçbir akıl ve izan sahibi bu kadar siyasi zikzakları kabul etmez. Bu açıklamalara gerek siyaseten, gerekse yerli ve milli değerleri önceleyen hiç kimse tarafından kabul edilebilir bir şey değildir. Bu açıklamalar gerçek anlamda toplumsal bir travmaya sebep olabilecek ve şiddetle reddedilecek açıklamalardır. Bu ülkenin akıl sahipleri şaşkındır. Vicdan sahiplerinin vicdanları kanamaktadır. Sadece şu kadar söylemeliyim ki, Allahım aklımıza mukayyet ol! “Bu taş bu kuyudan değil 40 akıllı, 40 Bin akıllı tarafından çıkarılamaz.