İstanbul sallandı, Türkiye ayağa kalktı. Dünyanın en büyük metropollerinden biri olan İstanbul… Uğruna şiirler, destanlar yazılan İstanbul… Dünyanın gerdanlığı İstanbul… Kıtaları, denizleri, okyanusları birbirine bağlayan, sadece Türkiye’nin değil, dünyanın kalbi İstanbul…

Bundan tam 26 yıl önce, büyük Marmara depreminin hemen ardından başlayan uyarılara rağmen, dün bütün çıplaklığıyla gördüğümüz ve depreme ne yazık ki hazırlanmamış, hazırlanamamış İstanbul… 17 Ağustos 1999 Büyük Marmara Depremi’nin ardından, 25-30 yıl içinde beklenen büyük depremin İstanbul’u vuracağı bilimsel verilerle ilan edilmiş olmasına rağmen, İstanbul’un sadece rantından yararlanarak uyarıları dikkate almamış olanlara yazıklar olsun!

Depremin olduğu andan itibaren TV ekranlarında saatler boyu goygoy yapıldı. Sözüm ona bilimsel açıklamalar yapılacak diye ekranlarda fayların büyüklüğü, yönü, etkileri üzerinde bilgiler verildi. Halbuki deprem anında yapılması gerekenler, bugüne kadar yapılması istenen ve bir türlü yapılamayanlar, nasıl yapılması gerektiğini anlatan insanlar yerine ekranlara deprem uzmanları çıkarıldı.

Şimdi buradan soruyorum: Vatandaş fayın boyunu, enini, yönünü ve etkisini öğrense ne olur, öğrenmese ne olur? Yahu söz konusu olan insan canı…
Bugüne kadar ceset torbası ve çadır planlamasının dışında depreme ne hazırlık yapıldığını birileri bize anlatmalı değil mi? GSM operatörlerinin deprem anında ve depremden sonra neden kilitlendiğini birileri izah etmeli değil mi? Yazık, dünyanın incisi, gerdanlığı bir şehrin toplanma alanları bile talan edilmiş… Peki niye? Üç kuruşluk rant uğruna insan hayatını hiçe sayanlarla ilgili TV ekranlarında kaç kelam edildi dersiniz?

Kandilli Rasathanesi’nin merhum Müdürü, deprem dedemiz Prof. Dr. Ahmet Mete Işıkara aslında yapılacakları bir cümleyle izah ediyordu. Ne diyordu o sempatik deprem uzmanı: “Deprem öldürmez, bina öldürür!” Hepimiz bu basit ama üzerinde çok durulması gereken cümle yerine, bunca sene yaptık? İstanbul’a ve Anadolu’nun diğer şehirlerine gökdelenler diktik. Yorgun ve dayanıksız binaların dönüştürülmesi için neredeyse hiçbir şey yapmadık.

Şimdi dönelim Eskişehir’e… Eskişehir olası bir felakete ne kadar hazır? Bu sorunun cevabını yeri geldiğinde, koca koca laflar eden siyasetçilerimiz, şehrin aktörleri çıkıp vermelidir. Aynı konuyu defalarca yazdım. Eskişehir’de sadece göz taramasıyla 6 bin konutun hemen yıkılması ve 20 bin konutun da acilen dönüştürülmesi gerektiğinin üzerinde ne kadar durduk?

Mal elbette çok önemli ama can güvenliği olmadıktan sonra, mal güvenliği olsa ne olur, olmasa ne olur? Asıl yapılması gereken ekranlarda “goygoy” yapıp insanların kafasını karıştırmak değildir. Asıl yapılması gereken, hemen bugünden başlayarak Eskişehir için atılması gereken adımları hızla belirleyip harekete geçmektir. Çünkü yıkılan bina, hangi siyasi partiye, hangi STK’ya üye olduğumuza bakmaz. Biz kapımızın önünü süpürelim, başkalarına da örnek olalım. Çünkü Eskişehir; akıl, bilim ve hoşgörü şehridir. Eskişehir, ortak aklın gerektirdiklerini yapabilecek potansiyele sahip bir Anadolu şehridir.

Birbirimizi suçlayarak değil, birbirimizi kucaklayarak, birbirimizi anlamaya çalışarak sorunlarımızı masaya yatırabilir ve hızlı çözümler bulabiliriz. Depremin yarını, hatta bir dakika sonrası yok… Geyik yapacak vaktimiz ise hiç yok…