Dün öğle saatlerinde yüreğimiz ağzımıza geldi. Cep telefonlarına gelen bildirimler sırasında herkes büyük bir şaşkınlık yaşadı. Önce Silivri açıklarında 3.9, ardından Tekirdağ yakınlarında 6 büyüklüğünde iki depremi birlikte yaşadık. İki haber birbirine karışınca “ne oluyor?” diyerek büyük bir tedirginlik hissettik. Yaşanan her iki deprem Eskişehir’de de hissedildi. Böyle olunca sanki kalbimiz duracaktı. Kişisel bir korkudan söz etmiyorum. O an yaşanan telefon trafiğinden bunu anlayabiliyoruz.
Türkiye 6 Şubat da tarihinin en büyük iki depremini art arda yaşadı. Yüz binlerce bina yıkıldı, yetmedi resmi rakamlara göre 53 Bin’den fazla canımızı yitirdik. Tarihimizde 17 Ağustos 1999’da yaşadığımız 20’inci yüzyılın en büyük depreminde de resmi rakamlara göre 24 Bin civarında canımızı kaybettikten sonra bu işlerden ders çıkardığımızı düşünüyorduk. 6 Şubat Kahramanmaraş merkezli depremlerde kaybettiğimiz canlara ve yaklaşık 150 milyar doların üstünde maddi zarara sebep olan büyük yıkımın ardından yaşadıklarımızdan hiç ders almadığımız ortaya çıktı.
Özellikle Eskişehir için zaman zaman bu sütunlardan hatırlatmalar yapıyorum. Eskişehir’de gözle görülür şekilde İnşaat Mühendisleri Odası’nın yaptığı taramalar sonucunda 6 Bin konutun hemen yıkılmasından söz ediliyor olmasına rağmen bir türlü somut adım atma imkanının olmadığını görüyoruz. Mevzuat hazretlerine ve siyasi çekişmelere takılan kentsel dönüşüm adımlarının ne yazık ki yeterli hıza kavuşmadığını görüyoruz.
Halbuki yıllardır tartışılan Türkiye’nin sanayisinin ve özellikle de ekonomisinin kalbini durduracağından söz edilen İstanbul depreminin ayak seslerini duyduk. Allah korusun Kahramanmaraş depremlerinin yıkımından daha büyük bir tehdit oluşturan beklenen depremin öncesinde atılması gereken adımlar niye atılmaz, ne bekleniyor gerçekten merak ediyorum. Eskişehir’de bir şey olmaz diye aklımıza gelmesin. Eskişehir yakın gelecekte yine Allah korusun diyorum yaşanabilecek büyük bir depremin etki alanında olması muhtemel illerden birisi.
“Yerim dar, yenim dar, sen yaparsan olmaz, ben yapacağım, bu işin siyasi rantını sen değil ben yemeliyim” mantığından kurtulmadıkça somut adımlar atılması mümkün görünmeyen dönemleri yaşıyoruz. Yahu bu memleket bizim, bu memleket hepimizin. Birimizin burnu kanarsa hepimizin canı yanar bunun farkına ne zaman varacağız. Eskişehir için hem iktidar partisini, hem yerel yönetimleri hem de diğer siyasi partiler ile şehrin etkin ve yetkin kurumlarını samimiyetle işbirliğine çağırıyorum. 17 Ağustos depreminde yıkılan Tarhan Apartmanının dibinde yaşadıklarım hala kafamın içinde yankı yapıyor. Bu travmanın çok daha büyüklerini yaşayan milyonlarca vatandaşımızın etkilendiği Kahramanmaraş depremlerinin etkisini düşünemiyorum bile.
Şimdi denilir ki, “Herkes kapısının önünü süpürse!” biz içinde yaşadığımız ilden sorumluyuz. Komşumuzdan, evimizden, çoluk çocuğumuzdan sorumluyuz. Önce bizler emniyette olmalıyız ki başkalarına yardım ve destek sağlayabilelim. O sebeple Eskişehirliyim diyen herkesin deprem ve diğer afetler ile ilgili alınabilecek önlemlere sahip çıkması ve destek olması gerekir. Yukarıda yazdım. Bugüne kadar İMO tarafından yapılan taramalarda 6 bin civarında hemen yıkılması ve 20 bin civarında acilen dönüştürülmesi gereken binanın olduğu bir şehirde yaşıyoruz. Hiç birimiz “Bundan bana ne?” diyemez, dememelidir. Şimdi bu şehri dirençli hale getirmek için hep birlikte ve tam bir seferberlik halinde işbirliği zamanıdır.