Bu yazı, benim ilk köşe yazım. 
Heyecanlıyım. Yazma tutkusu içimde hep vardı ama içimde beni esir alan o endişeye, düşünceye de engel olamadım.  Nedir o düşünce?
 “Ya kimse okumazsa?”, “Ya beğenilmezse?” Bu gibi düşünceler birbirini kovaladı, durdu. Bir yandan düşüncelerimle savaşırken bir yandan da kendime geldim. Ve sonunda karar verdim. Cesaretimi topladım.
Hatta düşünceler içerisinde savrulurken ilk konumu da buldum.
“Fazla düşünmek.”
Zihnimde dönüp duran bu soruların kendisi ilkyazımın konusu oldu.
Bazı düşünceler vardır, insanın içine sızar da kolay kolay çıkmaz. 
Sabah kahveni içerken başlar, trafikte büyür, gece yatağa uzandığında ise tam anlamıyla devleşir.  Küçük bir “ya şöyle olursa?” sorusu, saatler süren bir zihin karmaşasına dönüşebilir.  İşte fazla düşünmek böyle bir şey.
“Bu sebeple her şeyin fazlası zarar” dedim kendi kendime…
Düşünmenin bile… 
Zihnin içinde dönüp duran cümlelerin fazlalığı sadece sana zarar verir.
Çünkü çoğu zaman ne bir sonuca ulaşır ne de gerçekten işe yarar.
Sürekli endişe içinde olmak, hiçbir şeyin çözümüne katkı sunmuyor. 

Sadece zihni yoruyor, ruhu tüketiyor. 
Fazla düşünmek, seni daha bilinçli biri yapmıyor.
Anı kurtarmıyor, geleceği garanti altına almıyor
Aksine, çoğu zaman seni olduğun yere çiviliyor. 
Harekete geçmek için cesaretini kırıyor, umutlarını törpülüyor.
Bir kere şunu kabul etmek gerekiyor: 
“Her şeyi kontrol edemeyiz.”
Hayatın belirsizliği, bu ülkenin karmaşası, bazen bizim dışımızda akıyor. 
Elimizde olan, sadece neye nasıl tepki vereceğimiz. 
Düşünmeyi bir yere kadar taşıyacağız, ama sonra o yükü bırakmayı öğreneceğiz. 
Bir karar almak, bir adım atmak, bir şeyi denemek… 
Bazen sadece harekete geçmek, saatlerce düşünmekten daha iyidir.