İtalyan bilim insanı Galileo Galilei, 385 yıl önce Dünya’nın Güneş’in etrafında döndüğünü söylemişti. Bu fikirleri kilise tarafından yanlış olarak kabul edildiği için ölümle yargılandı. Galileo 20 Eylül 1642 yılında ölünceye kadar ev hapsinde kaldı.

Sadece “dünya dönüyor” diye söylediği için cezalandırılan Galileo gibi konuşsak örneğin “dünya tersine dönüyor” desek ne olurdu? Ben iddia ediyorum “dünya tersine dönüyor!” Neden mi? Bir zamanlar bizim çocukluğumuzda ormanlarımızı o günkü adıyla üzerine türküler yakılan “ormancılar” korurdu. Kime karşı biliyor musunuz? Köylülere, vatandaşlara karşı korurdu..

Orman cezaları hala da öyle ceza yasalarımızda özel bir yere sahipti. Ormandan bir dal kesenin arabasına, atına eşeğine el konur, haraç mezat satılır, bir de vatandaş hakim karşısına çıkardı. Orman muhafaza memurları köylere gittiğinde insanlar bir hayli tedirgin olur ormancının uyarılarını emir kabul ederlerdi. Şimdi ise ormanı korumak için köylü, ormana girmek isteyen kepçelerin, vinçlerin önüne yatıyor, nöbet tutuyor. Hatta güvenlik güçleri ile karşı karşıya geliyor, jop, biber gazı yiyor, gözaltına alınıyor. İşte “dünya tersine dönüyor” derken anlatmak istediğim budur.

Elbette bir ülkenin stratejik çıkarları bazen bazı kararları almayı gerektirebilir. Ancak bunun makul ve mantıklı bir açıklaması yapılarak insanlar ikna edilerek çözüm yolu bulunabilecekken “ben yaptım oldu” dayatması ile hareket etmek toplumsal muhalefeti harekete geçiriyor. Bugün ülke gündemine en üst sıralardan giren Akbelen ormanlarında yaşanan tamda budur. İnsanlar; içinde yaşadıkları doğal ortamın bozulmasından, gelecekleri adına yaşanabilecek olumsuzluklardan ciddi anlamda endişeli. Elbette bölgede yaşananlar üzerinden istismar etmek isteyenler olabilir. Ancak gördüklerimiz hiçte hoş manzaralar değil. İnsanlar direniyorsa bir durup onları dinlemek gerekmez mi?

Şöyle soralım; “Bir vatandaş bırakın ormandan bir ağaç kesmeyi, birkaç dalı kesip evine götürmeye kalksa ve bunu da orman muhafaza memuru görse ne olur?” Bu sorunun cevabını veren beri gelsin. Yanan bir metrekare ormanın telafisi için ne kadar emek harcanıyor acaba? Elbette ormanlarımız milli varlığımızdır. Ekonomik değer ifade eder, korunmalıdır buna itiraz edecek bir Allah’ın kulu çıkmaz. Ancak binlerce ağacı ne için kestiğinizi sağlıklı bir şekilde vatandaşa anlatmazsanız, işte orada problem çıkar. Köylü istiyor ki su kaynakları dağılmasın, hayvanlarını otlatabileceği meraları bozulmasın, çevresi yaşanabilir olsun… Orada yaşayan köylü bütün bu taleplerinden ne için vazgeçsin? Köylünün taleplerinden vazgeçmesi için yapılan işin sağlıklı ve sağlam bir gerekçesi olmalı değil mi?

Bugün vazgeçtiğimiz her ağacın getirdiği katma değer bizim on yıllar boyu kaybettiklerimizi karşılayacak mı? Havamızı, suyumuzu ve bin bir türlü nimetleri geri getirmek için kim bilir ne kadar çalışmak ne kadar üretmek gerekiyor. Köylünün orman bilinci için nerede ise 100 yıl harcamış bir ülkenin bugün ormanlarına sahip çıkan köylüsüne karşı bir açıklama yapmak zorunluluğu olmalı. Zaten bir avuç kalmış ormanlarımızın korunması, muhafazası gerçekten çok önemlidir.

Köyden kente göçün sebep olduğu olumsuzlukların kaynağı da zaten budur. Arazisi tahrip edilmiş köylünün zorunlu göçünün kırsaldaki insanlarımızı hayat küstürdüğünü ve bu insanların kentlerin varoşlarında ekmek kavgası için sığıntı gibi yaşamalarının önünü açıyoruz. Bugün ormandan, yarın tarımdan vazgeçen insanımızın yarınlara dair umutlarına bir kepçe daha vurmaya gerek var mı?