Köy Enstitüler kapanalı yıllar geçti. Bugün siyasi yelpazenin her tarafına duran siyasetçiler bile Köy Enstitülerinin öneminden bahsediyor. Yenisini bugün yerine koyabilmenin imkânı yok. Hatalardan ders çıkararak, bugüne özgü bir uyarlama gerekiyor. O günleri özlemle ananlar, ders çıkarmaya çalışanlar Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği’ni kurdu. Eskişehir’e Köy Enstitülerinin önemi de kavratan bence Ahmet Ataç’tır. Derneğin Eskişehir’de de şubesi kuruldu. Şube başkanlığına da Köy Enstitülülerin ilk mezunu, Talip Apaydın’ın sıra Eskişehirli bugün aramızda olmayan Ali Yayla’nın eğitimci kızı emekli öğretmen Hülya Fişekçi getirildi. Fişekçi’nin başkanlığı üstlendiği isabet oldu. Baba Ali Yayla ile ilgili olarak Eskişehirli araştırmacı yazar İlyas Küçükcan’ın kitaplarında çok sayıda öykü var. Yayla, sağlığında da Ahmet Ataç’ın yakın dostları arasındaydı. 
Derneğin başkanı Hülya Fişekçi, yaptığı açıklamada, Çifteler Köy Enstitüsü’nün korunması ve müze haline getirilmesi için girişimlerini sürdürdüklerini söyledi. Bu çalışma hep gündeme getirildi. Ama bir türlü başarılamadı. Müzeler kenti Eskişehir’e bir Çifteler Köy Enstitüsü Müzesinin şart olduğunu düşünüyorum. Siyasetçiler ve belediyeler elbirliği ile bu işi başarırlar. 
 

YOKSUL KÖYLÜ ÇOCUKLARI 

Köy Enstitüleri, tamamen Türkiye'ye özgü olan bu eğitim projesi olarak, tarıma elverişli geniş arazisi bulunan köylerde veya onların hemen yakınlarında kuruldu. Kuruluş tarihi de, ilkokul öğretmeni yetiştirmek üzere 17 Nisan 1940 tarihinde kuruldu. Burada yetişecek öğretmenler, köylülere hem örgün eğitim verdi. Okuma yazma ve temel bilgileri kazandırdı. Hem de modern tarım tekniklerini öğretti. Bir aydınlanma atılımıydı. Toplumda yaratacağı değişimin farkında olan dış güçlerin de etkisiyle 28 Haziran 1948'de kapatıldı. 

MODERNLEŞMEDE ÖNCÜYDÜ 

1928 Harf Devrimi ile Türkiye Cumhuriyeti’nin değerlerinin anlaşılmasına, okuryazarlığın gelişmesine, düşünce alanında canlanmaya doğru yol alma hedeflenmişti. Köy Enstitüleri ile Osmanlıdan bu yana savaşta ve barışta her güçlüğü omuzlayan köy toplumu Türkiye’nin modernleşme yolunda önceliği hak ediyordu.

ATATÜRK’TEN İLHAM 

Atatürk’e göre, köy toplumunu çağdaş uygarlık düzeyine getirmeden ne siyasi ne hukuki ne de sosyal yenilikler amacına ulaşamazdı. Köy enstitüleri işe, üretime ve gerçeğe dayalı bir eğitim sistemi bulunmuştu.  Büyük Atatürk’ün, özlediği toplum, çağdaş yaşama uygun kültürel yönden gelişmiş laik bir toplum olmalıydı. O’na göre çağdaş uygarlığın gücü söz ve duygulara   değil işe ve gerçeğe dayanıyordu. 
Köy enstitülerinin yurdun çeşitli yerlerinde açılmasıyla modern Türk kültürünün gelişimine etkisi olmuş laik, demokratik ve sosyal bireyler yetişti.  Atatürk’ün özlediği “halka doğru” bir eğitim olan köy enstitüleri köyü ve köylüyü aydınlatmayı hedefledi. Köy enstitüleri yalnız köy eğitiminin değil Türk eğitim sisteminin de temeli oldu.

RÖNESANS

Köy Enstitüleri bugünlerde geniş bir kesim tarafından kullanılan kesinlikle milli bir girişimdi.Köy enstitüleri, Türk eğitim sisteminin Rönesans’ıydı. Tamamen Türk eğitimci ve düşünürlerin ürünüydü. Katıksızdı. Her şeyden önce kişilik eğitimi veren karma eğitimdi. Bireylerin farklılıkları ve yetenekleri önem taşıdı.
Atatürk 30 Ağustos 1925’te Kastamonu’da şöyle söylemişti: “Bir toplum bir millet erkek ve kadın denilen iki cins insandan meydana gelir. Mümkün müdür ki bir kitlenin bir parçasını ilerletelim diğerini ihmal edelim de kitlenin tamamı ilerlemeye mazhar olabilsin?  Mümkün müdür ki bir camianın topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça diğer kısmı semalara yükselebilsin? Şüphe yok ki ilerleme adımları dediğim gibi iki cins tarafından beraber arkadaşça atılmak ve iş, ilerleme ve yenileşme sahasında birlikte merhaleler katedilmek lazımdır. Böyle olursa inkılap muvaffakiyetle sonuçlanır.” Enstitü tam bu düşünceye uygundu. 

BİR YAŞAM MODELİ

Köy enstitüleri Atatürk’ün, kadın erkek eşitliği ilkesine dayanıyordu. Laik bir eğitimdi. Akıl ve bilime dayanıyordu. Köy enstitüleri, Hasan Ali Yücel’in Milli Eğitim Bakanı, İsmail Hakkı Tonguç’un İlköğretim Genel Müdürlüğünde tam anlamıyla 17 Nisan 1940 yılında yaşama geçirilmişti. İsmail Hakkı Tonguç’a göre; “Köy enstitüleri bir okul değildir. Bir yaşam ortamı, özlenen bir toplum modelinin yaşadığı bir toplumsal birimdir.” Her güzel şeyin kıymetini bilemediğimiz gibi, enstitülerin kıymetini hiç bilemedik. Müzesini kurmayı başarsak, gelecek kuşaklara yol göstermek için bugünkü aşamada o da yetecek. Çınarın kızından bunu başarmasını bekliyoruz.