“Son dönemde Türkiye’de siyaset nereye savruluyor?” Bu sorunun cevabını bilen var mı? Türkiye’nin onca sorunu varken MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin İmralı’daki terörist başına yaptığı çağrı siyasetin ayarlarını bozdu. CHP, İYİ Parti gibi muhalefet partilerini bırakın iktidar partisi AK Parti’nin bile böyle bir çağrı yapması durumunda neyle itham edileceğini hayal bile edemediğimiz siyasi çıkışın izahı da tam yapılabilmiş değil. Pek çok MHP üyesi ve taraftarının da kafasını karıştıran, yapılan basın toplantıları ile anlatılmaya çalışılan ama tam da anlaşılamayan bu savrulmanın nasıl bir zemine oturacağını merak etmemem mümkün değil. Siyasetteki bu savrulmanın en büyük muhataplarından birisi de ana muhalefet partisi CHP oldu. “Kimsesizlerin kimsesi” olduğunu savunan CHP’nin toplumun tüm katmanlarının sorunları yerine gündemin peşine takılarak siyasi zeminde mücadele etmeyi tercih etmesi de bir başka garabet değil mi?
Sadece Eskişehir üzerinden konuşalım… Büyükşehir Belediyesi’nin açtığı “Halk Lokantası”nda 65 TL’ye 4 kap yemek yemek için saatlerce kuyrukta beklemeye razı binlerce insanın varlığı bir tarafa, orada yemek yemek için bile cebinde parası olmayanlar için başlatılan “askıda yemek” uygulamasının başlaması geldiğimiz noktayı göstermesi bakımından ayıp değil mi? Garibanlar yemek yesin diye birilerinin bağış yapmasına ihtiyaç olmalı mıydı? Elbette dayanışma ruhu, yardımlaşma bizim milletimizin en önemli değerleri arasında. Ama “sağ elin verdiğini, sol el bilmeyecek” düsturu ile yapılması gerekenler ne yazık ki artık öyle ortaya saçıldı ki ben şahsen utanıyorum. Ancak bu sadaka kültürünün ayan beyan sıradanlaştırılmasından asıl sorumluluk sahiplerinin rahatsız olmaması gerip değil mi? Dayanışma, kucaklaşma bizim milletimizin sahip olduğu medeniyetimizin merhamet perdesinin hayata yansımasıdır. Emekliyi yoksulu, garibanı pazarda çıkma ürüne, askıda ekmeğe muhtaç eden bir yaşam biçimi Cumhuriyetimizin 101’inci yılına yakışan bir tablo mudur?
***
Bayrağımızın dalgalandığı nice yüzyıllara
Bu kutlamayı aslında bir gün önce kaleme almalıydım. Ancak gazetemizin münderecatının çok dolu olması dolayısıyla siz değerli okuyucularımızın anlayışına sığınıyorum. Cumhuriyetimiz artık 101 yaşında. Devlet tarihi bakımından baktığımızda çok uzun bir süreç olmadığı için genç Cumhuriyetimiz olarak vasıflandırmaya ve değerlendirmeye devam edeceğiz. Ortalama bir insan ömrünün 1.5 katı kadar bir sürede kurulup gelişen ve büyüyen Türk Milleti’nin yıkılmaz, sarsılmaz iradesinin temsilcisi son kalesi Cumhuriyetimiz artık101 yaşında.
Cumhuriyetimizin 101. yılında ülkemizin gelişmişlik yarışında geri kalması kabul edilebilir olmadığı gibi bu yarışta tam bağımsızlıktan taviz verilmemelidir. Egemenliğimize gölge düşürecek hiçbir himaye ya da dayatma hoş görülemez.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarına istikamet veren Kuvayı Milliye ruhunun bugünkü mirası Türkiye Cumhuriyeti’dir. Cumhuriyeti, yıldönümlerinde icra edilen şekli kutlamalardan öte, ‘Muhteşem Türkiye’ hedefine taşıyacak bir anlayış olarak değerlendirmeliyiz. Bu anlayışın ve aydınlık yarınların yolu; gençlerimizi ve çocuklarımızı eğitmekten, onları mücadelemize ortak etmekten geçmektedir. İnanıyoruz ki egemenliğimiz ve bağımsızlığımız onların çabası ve sorumluluk bilinciyle yaşayacak ve taçlanacaktır. Bayrağımızın dalgalandığı nice aydınlık yüzyıllara! 101. Yılımız Kutlu Olsun!