Yıllar önceydi. Tansu Çiller’in Türkiye’nin ilk kadın başbakanı olduğu yıllar. Hatta o yıllarda seçim kampanyası boyunca seçim otobüslerinin üzerinde elinde iki anahtar ile kürsüye çıkan Çiller herkese “İki anahtar vaadi”nde bulunuyordu.   Yine bir seçim öncesiydi ki öyle bir Çiller seçmene her ne kadar biri ev diğeri araba anahtarı vaat etse de seçimden sonra “ev ve araba buharlaştı” vatandaşın elinde kala kala iki anahtar kaldı. Sonra Çiller bir koalisyon hükümeti kurarak başbakanlık koltuğuna oturdu. Sonra öyle bir ekonomik fırtına yaşandı ki geçmişi mumla arayan vatandaşın umudu bir seçime kalmıştı ki başbakanlık koltuğunda oturan Çiller, devalüasyon beklentilerine karşılık, “Seçimden önce devalüasyon yapacak kadar aklımı yitirmedim” demiş ve seçimin hemen adından yapılan devalüasyon sonucu on binlerce insan döviz mağduru haline gelmiş ve pek çok ticaret erbabı batmıştı. Bu hatırlatmalar ile sizi biraz tarihe götürmek, geçmişin hatıraları üzerinden yaşananları yad etmek istedim.

İşte o yıllarda kayınpederim ve kayınvalidem hacca gidip geldiler. İbadetlerini yerine getirmiş insanların mutluluğu içerisinde iken şimdi tedavülden kalkan iki tebrik kartı evlerine gelmişti. Tebrik kartında, kayınpederimin ismi yazıyordu. Kartta da , “ Sayın…. Hac farizanızı yerine getirmenizin sevincini paylaşıyor. Size ve ailenize selam ve sevgilerimi sunuyorum.  İmza ve Tansu Çiller-Başbakan” yazıyordu.

Kartı gören kayınpederim havalara uçtu. “Başbakan bana tebrik göndermiş. Adımı soyadımı nereden biliyor. Helal olsun, başbakana” sözleriyle sevincini yanında bulunanlar ile paylaşmıştı. Halbuki o yıl sadece kayınpederime değil hacca giden tüm vatandaşlara benzeri bir tebrik kartı gönderilmişti. Belki de bu kartın gönderilmesinden Çiller’in bile haberi yoktu. Dışişlerinden alınan listenin tebrik mesajı ile oya dönüştürülmek istenmesiydi bütün mesele… Ama olsun yine de vatandaş kendisini özel hissediyordu ya… Vatandaş kendini öyle İyi hissediyordu ya… Yani bir kartın üzerinde adının soyadının yer aldığı bir tebrik mesajı vatandaşın kendisini özel hissetmesine yetip de artıyordu bile…
Nereden mi aklıma geldi?

O yıllardan bu yıllara köprünün altından çok sular aktı. Artık o renkli bayram tebriklerinin yerini akıllı telefonlardaki sosyal medya mesajları aldı. Artık insanlar kağıt kalem bile kullanmadan akıllı telefonlardan bir mesaj atınca mesele halloluyor.

Dün telefonuma o kadar çok Regaip Kandili mesajı geldi… Eş dost sağ olsun mesajla kandilimizi kutlama nezaketini göstermişler. Ancak bu arada siyasilerden de kandil kutlama mesajları geldi. Sadece bana mı? Sistemde numarası kayıtlı herkese toplu mesajlar gitti. Cep telefonunda bir belediye başkanından, bir milletvekilinden gelen mesajı gören vatandaşların pek çoğunun emin olun kendilerini özel hissettiklerini anlayabiliyor, hatta görebiliyorum. Bir tebrik mesajı alan vatandaş o anda kendini gerçekten özel hissedebiliyor ve kendinin değerli olduğunu düşünmeye başlıyor ve mesajı kendisine gönderen siyasiye karşı farklı hisler ile hareket edebiliyor. Hatta bazıları, “yahu bana filan milletvekili mesaj göndermiş. Bir kere filan yerde rastlaşmıştık, helal olsun beni unutmamış” diye sağa sola hava bile atabiliyorlar.

Bütün bunları düşününce ne kadar naif, nazik, merhametli, duygusal bir millet olduğumuzu daha iyi anlayabiliyorum. Bugün “yarı aç, yarı tok yaşabiliyoruz” bir de sırtımız sıvazlandığında “kim tutar bizi!” Geçmişte böyleydi, bugünde batı cephesinde değişen bir şey yok!