Bir tarafta açlık sınırının altında ücrete çalışmak zorunda kalan milyonlar, diğer yanda ise ağır ekonomik koşullarda üretme çabası içerisinde olan işverenler.
Yeni yılla birlikte uygulamaya konulacak olan asgari ücretle ilgili komisyon toplantılarının üçüncüsü de yapıldı. İşveren ve işçi temsilcilerinin yanı sıra hakem heyeti olarak bakanlıkta toplantıya katıldı. Ama o toplantıların üçüncüsünden de bir sonuç alınamadı. İşveren temsilcileri, çalışanlardan bir teklif bekliyor, çalışanlarda işveren temsilcilerinden beklenti içinde. İşin hakemliğine soyunmuş olan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ise durumu idare ediyor… Yapılan üç toplantıda dağ fare doğurdu denilebilir. İşveren çalışandan fedakarlık bekliyor, çalışanlar da işverenden bir ağalık bekliyor. Ancak ülkedeki ekonomik gerçekler ne işverenleri “ağalık” yapma konusunda teşvik ediyor, ne de çalışanları “fedakarlık” yapmaya zorlayabilecek şartlara sahip…
Hakemlik yapması gereken Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ise taraflara bir şey diyebilecek konumda değil. Çünkü bir tarafta açlık sınırının altında ücrete çalışmak zorunda kalan milyonlar, diğer yanda ise ağır ekonomik koşullarda üretme çabası içerisinde olan işverenler. Bakanlık “Aşağı tükürse sakal, yukarı tükürse bıyık” hesabı kimseye bir şey diyecek durumda değil. Bu defa sadece tarafları bir masa etrafında buluşturuyor hepsi bu kadar. Bu masadan bir sonuç çıkar mı? Ben bu masadan bir sonuç çıkacağını sanmıyorum. Galiba top sonunda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın kucağında kalacak gibi görünüyor.
Doğrusunu isterseniz satranç oyununa dönen bu görüşmelerden nasıl bir sonuç çıkacak hep birlikte göreceğiz. Tam bu konuyu yazarken önüme sosyal medyadan bir söz düştü. Söz şöyle, “Biri “feda” diğeri “kar” ediyorsa ona ekonomide ticaret, siyasette ütme denir!” Ortada bir ticaret siyaset bu işten kazançlı çıkacak mı, çıkmayacak mı göreceğiz.
Emekliler ne olacak?
Asgari ücret buraya kadar. Öte yandan emekliler ile ilgili kimsenin sesini çıkardığı da yok. En az asgari ücretli kadar emeklinin de durumu içler acısı. Yüzde 15 civarında bir zam ile emeklinin maaşı yükselmeyecek, alım gücünde bir değişiklik olmayacak. Hatta refah(!) payı diye verilecek 5 puanlık bir artış bile emekliyi kurtarmayacak. Emeklinin işi gerçekten önümüzdeki yıl çok daha zor. Daha yeni yıl gelmeden özellikle üç harfli marketlerin fakir fukaranın, emeklinin dar gelirlinin cebine el uzattığını görüyoruz. Çaydan, şekere, sebzeden meyveye her şeyin fiyatının arttığını görünce insan olarak üzülüyorum. Bugün Türkiye’de emekli olmak gerçekten çok zor. İğneden ipliğe gelecek zamların şimdiden emekliye verilecek olan üç-beş bin liralık artışı alıp götürdüğünü görür gibiyim.
Geçtiğimiz gün emekli bir dostumla konuşurken söyledikleri hala kulaklarımda. Dostum diyor ki; “Derdimi kime anlatayım? Evdeki hanıma mı, çocuklara mı? Emin olun evden çıkıp eve döndüğüm ana kadar içimde bir sıkıntı oluyor. Eve dönerken hanıma telefon etmeye çekiniyorum. Bir ihtiyaç var mı, yok mu diye soracak olsam benim için gerçekten ızdırap oluyor. İnsanlara halimi arz etmeye utanıyorum.” Dostum bunları konuşurken gerçekten gözleri dolu dolu oldu. Onun halini görünce bende üzüldüm. Sözüm ona, “2024 emekliler yılıydı” ya…
Ne emekliler yılı be… Ben en az emekli maaşı alanın 12 bin 500 TL olduğunu düşünürken bir başka gerçeği daha öğreniyorum. O da emeklilerin dul ve yetimleri. Onların maaşları da bu rakamın altında… Komşumuz var eşinden maaş alıyor. O aldığı maaşı söylemese tamam diyeceğim de eline geçen rakamı duyunca “vay be!” dedim kendi kendime… Vay ki ne vay… İşin sonunda tramvay?!