Takvimler 3 Mayısı gösterdiğinde bizler iki günü bir arada kutlarız. Biri Türkçülük günü diğeri ise Dünya Basın Özgürlüğü günüdür. Burada hemen şunu yazmak istiyorum. Ülkemizde yılda 4 kez gazetecilik ile ilgili gün kutlarız. Benim kutlamayı tercih ettiğim gün 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü günüdür. Dünyada basın özgürlüğü ile ilgili çeşitli tartışmalar vardır. Ülkemizde bu tartışmalar daha şiddetlidir. Bugün gelinen noktada medyamız yeni sıkıntı ve güçlüklerle karşı karşıyadır. Sıkıntı, en başta işsizliktir. Başka sektörlerde yüzde 10’lar da olan işsizlik oranı, medya sektöründe yüzde 40’lardadır. Tekelleşme olması da, gazetecinin iş bulmasını zorlaştırıyor. Gazetecilerin, gözaltı ve tutuklamalara maruz kalmadan, şiddete uğramadan, işsizlikle tehdit edilmeden, sansürsüz ve otosansürsüz, görevlerini özgürce yapabilmeleri gerekiyor.

SOSYAL MEDYADA ATMAK KOLAY
Dün bu yazıyı yazarken, sosyal medya da herkesin basın özgürlüğünden bahsettiğini gördüm. Basın özgürlüğü olup olmadığını tartışılıyor. Sosyal medyada bu yazıları yazanların acaba günde bir yerel gazetede alıp almadıklarını düşündüm. Klavye başına geçerek yazı yazmak kolaydır. Gerçek anlamda şehrimizdeki yerel gazetelerin yaşamasını istorsak, bu gazetelere ya abone olacağız. Ya da her gün bayiden satın alacağız. 2 Eylül olmasaydı, pek çok konu Eskişehir’de gündeme gelmezdi. 2 Eylül veya diğer gazetelerin yayın yaşamına devam edebilmesi için satın alımlarının yanında, şehrin kurumlarının vereceği reklamlar ile gazeteleri desteklemesi gerekiyor. Bu vesile ile bizim gibi iller arasında en düşük reklam pastası Eskişehir’de bulunuyor. Basın- ilan gelirlerinin artması içim tedbirler alınmalıdır. Halkın haber halkına sahip çıkılarak medya kurumları yaşatılmalıdır. Gazeteciler bütün güç koşullara rağmen ayaktadır, ayakta kalmaya da devam edecektir, kamuoyunu aydınlatmaktan geri durmayacaklardır. Basın, İlan Kurumu olmasa yerel gazeteler yaşaması mümkün değildir. Bugün bu konu daha net görülüyor.

DEVRİMLERE ÖNDERLİK ETTİLER
Ülkemizdeki Türk Milliyetçileri, Türkiye’nin 1876, 1908, 1920 Devrimlerine, ilerici hareketlerine öncülük ettiler. Korona virüs sürecinde, dünyada var olan ekonomik kriz daha da büyüdü. Dünyanın merkezi Atlantik’ten Avrasya’ya kaydı. Enerji kaynakları, üretim artık Asya’dadır. Yani, bu salgının ortaya çıkmasından sonra dünyanın geleceğinin Atlantik ve Avrupa da olmadığı, Asya’ya kaydığı görülecek. Almanya’yı yönetenler bunu bugünden söylüyor. Avrasya’da ne var. Her şeyden önce 100 milyonluk bir Türk dünyası ile bu dünyanın yakın ilişkili olduğu Çin, Rusya, İran, Pakistan ve Hindistan var. Bu coğrafyanın çıkarlarının kesiştiği görüyor. Batı emperyalistleri Türkiye’nin Avrasya’ya kaymaması için çeşitli yollar deniyor. Kazakistan’ın kurucu Cumhurbaşkanı Nazarbayev, Türkiye’yi kendi yanlarında görmek istediğini söyleyeli yıllar geçti. Ama bugün şartlar oluştu. Hayatta zorluyor. Türkiye ve Türk Dünyası Avrasya’da yakın gelecekte bir daha ayrılmamak üzere birleşecektir.

AVRASYA BİRLİĞİ
Türk dilli konuşan cumhuriyetler, toplam olarak bakarsak Çin ve Rusya ile çok sıkı ekonomik ve siyasal ilişkiler içinde bulunuyorlar.
Türkiye’nin dış ticaretteki ilk iki ortağı, Rusya ve Çin’dir. Diğer Türk cumhuriyetleri de ekonomik ilişkiler sürekli gelişiyor. Bugünkü dünya koşullarında, Rus, Türk, İran ve Çin devletleri ekseninde bir Avrasya Birliği oluşmaktadır. Süreç bu yöndedir. Şartlarda zorlamaktadır. Atlantik’te bu gidişi çok iyi görüyor ve Avrasya’da birleşme eğilimi içine giren devletlerin ve halkların arasında düşmanlık kışkırtmaya çalışıyor. Bazıları da, 1950’lerden bu yana, alışkanlıkla Türkçülüğü batılı planlara bağlı olarak görüyorlar. Ya da görmeye çalışıyorlar. Türksüz, Türkçülük olmaz. Dünya Türkleriyle birleşemeyen “Türkçüler”in Türkçülüğünden söz etmek ne kadar gerçekçidir?