Son günlerde Eskişehir kamuoyunda ‘Hobi bahçeleri’ gündem konusu oldu. Bizlerde Eskişehir’de binler ile ifade edilen ‘Hobi’ bahçeleri olduğunu öğrenmiş olduk. En yaşlı gazetecimiz, yıllar önce ‘Hobi Bahçesi’ istiyorum diye tutturmuştu. Bizde gereğini yaptık. Hobi bahçesi alan meslektaşımızdan çabamızın karşılığı olarak bir süre sonra domates ve salatalık istedik. Meslektaşımızın ‘Hobi bahçesini’ ekip biçemeyeceğini anlayınca, üst kat komşusuna icara verdi. Yani, herkes heves etti. Aslında, köye özlem var.

Demek ki, henüz şehirleşemedik. Çarpık kentleşme nedeniyle de, şehirleri yaşanmaz hale getirdik. Eskişehir bozkırda olmasına rağmen, İzmir gibi pek çok şehirden daha yeşil olduğu bir gerçektir. Birkaç yıl önce Kazakistan’dan ziyarete gelen Kazak dostlarımız, Eskişehir’deki binaların üst üste olduğunu söylediler. Beni Almaata’da yaşamaya davet ettiler. Zaman içinde verilen imarlar ile Eskişehir’i bu hale getirdiler. Şimdi yapılacak bir şey yok. Dünyanın damı da delindi. Dünyanın her açıdan sistemi, tehlike altına girdi. Dünyayı kurtaracak adam aranıyor. Cüneyt Arkın da rahmetli oldu.

GEZEGEN RAPORU
Kısa adı WWF’in olan Dünya Doğayı Koruma Vakfı, 2024 Yaşayan Gezegen Raporu’na göre, sadece 50 yıl içinde (1970-2020) izlenen yaban hayatı popülasyonlarının, ortalama büyüklüğünde %73'lük dramatik bir düşüş yaşandı. Rapor, insanlık için ciddi tehditler oluşturan tehlikeli eşik noktaları giderek yaklaşırken, önümüzdeki beş yıl içinde iklim ve doğa krizleriyle mücadele etmek için büyük bir kolektif çabanın gerekliliğine dikkat çekiyor. Kolektif çabaya kim ‘evet’, kim ‘hayır’ diyecek.
Türkiye’de durum nedir?
Türkiye, sulak alanların, aşırı kullanım, kirlilik ve plansız yapılaşma gibi tehditler, iklim değişikliğinin de etkisiyle sulak alanlarda su kaybı ve dönemsel kurumalara neden oluyor. Ülkemizdeki sulak alanların sağlıklı yapılarını kaybetmesinde en önemli faktörlerden biri, tarımda kullanılan verimsiz sulama yöntemleri. Kentsel, sanayi ve tarımsal kaynaklı kirlilik olumsuzları arttırıyor.

BİR ŞEY YAPMALI
Çok seviyorlar ama bana göre her şey Özal ile başladı. O zaman dünyayı saran Neoliberalizm anlayışı, bizi de sarmıştı. Özal’ın çiftçiyi desteklemeyeceğini belirten açıklamalarından sonra, Çikita muz ithalatı başlamıştı. Bugün Toprak Mahsulleri Ofisi’nin, bile piyasaya sunduğu mercimek ve nohut gibi paketleri ürünlerini üstünde, ürünlerin Güney Amerika’daki ülkelerden yada Kanada’dan ithal edildiği yazıyor. Yüzyıl önce bu ülkeler bize bugün sattıkları ürünlerin tohumlarını Anadolu’dan götürmüşlerdi. Hayvan varlıkları bile Anadolu’dan götürdükleri hayvanlardan türettiler. Dünyada tekrardan kendi kendisine yete bile 7 ülkeden biri olmak için, bir şeyler yapmalıdır. Bugün biri yine sosyal medya hesaplarından mazot’un İran da 50 kuruş olduğunu yazdı. Batının yörüngesinden çıkarak, mazotu ucuzlatıp, çiftçiyi desteklemezsek istediğimiz konuma gelemeyiz.

TARIMSAL ZENGİNLİĞİMİZ VAR
Türkiye’de tarımsal zenginlik her zaman dikkat çeker. 4 mevsim boyunca ülkemizde mevsimsel ürünlerin tezgâhlarda yer alması Türkiye’de tarımsal üretimin zenginliğini ve tüm zorluklara karşın devam ettiğini gösteriyor. Ancak bu zenginlik ve işleyişin sürdürülebilirliği tehlike altındadır. Üreticiden tüketiciye ulaşan zincirde sistemin temel taşı olan üretici üretimden vazgeçerse sistemin çökeceği unutulmamalıdır. Bu zincirde yıllardır değişmeyen sorunlar vardır. Örneğin, yaş meyve sebze pazarlamasında yer alan hal sistemi çok sık değiştirilirken neden komisyonculuk kaldırılmamıştır? Türkiye’de ticaret borsalarının tarıma katkısının ne olduğunu bilen var mıdır? Sayılara bakıldığında örgütlü olduğu görülen çiftçiler neden demokratik örgütlü bir kitle olamamışlardır? Neden tarım alanları işlenmeden bırakılmakta üretici sayısı giderek azalmaktadır? Yılların birikimi olan ve son 20 yıldır izlenen tarım politikalarıyla da giderek sorunlar ağırlaşmıştır.

PLANLAMA YAPMAK LAZIM
Çözüm üretim öncesinden, ürüne satış garantisi yaratmakla sağlanabilir. Bu da ancak, üretici örgütlerinin pazarlık gücüne sahip olduğu bir sözleşmeli üreticilik sistemi ile olanaklıdır. Örneğin Türkiye’de süt üretiminde sözleşmeli ilişkiler zorunlu hale getirilmiştir. Süt Konseyinin önerdiği düzey dikkate alınarak fiyatlar saptanmaktadır. Bu sistem de üretici açısından sağlıklı işlememektedir. Bu modelin sağlıklı işleyebilmesi için üretici örgütü süt alıcısı firma ile fiyat başta olmak üzere sözleşme koşullarının saptanmasında pazarlık gücünü kullanabilecek bir yapıda olmalıdır. Yerli, ve milli olmak için çok çaba gösterilmelidir. Dünyanın yaşadığı ekonomik kriz ortamında ‘Hobi bahçeleri’ üretime kazandırılmalıdır. Şehir de köy yaşamı istenemez. Veya savunulamaz.