Bizim kuşağın dolandırıcılık hikayelerinin bir numaralı aktörü ve efsanesi “Sülün Osman” lakaplı Osman Ziya Sülün idi. Cumhuriyet tarihinin en ünlü dolandırıcısı Sülün Osman ilk işini 1948 yılında Fatih'te yeni tuttuğu evin sahibini dolandırarak yaptı. 1950 ve 60'lı yıllardaki "işleriyle" ün kazanan "Sülün Osman", tramvay, Galata Kulesi, kent meydanlarındaki saatler, şehir hatları vapurları gibi kamu mallarını saf vatandaşlara 'satarak' ya da 'kiraya vererek' efsane haline geldi. Merhum “Sülün Osman 1984’de hayatını kaybedince daha ne dolandırıcılar çıktı. “Banker Yalçın”, yine dolancılıkta çıtayı bir tık daha üste koyan ve kurduğu “Saadet Zinciri” ile ünlenen ve bu işi yaparken zamanın başbakanı Tansu Çiller’e kadar dolandıran sonra cezaevinde yatarken şişlenerek hayatını kaybeden “Selçuk Parsadan” vesaire…

Artık dolandırıcılık, vurgun soygun öyle bir hal aldı ki, zamanın dolandırıcıları gözlerini öylesine kararttılar ki, çeteleştiler. Örnek mi? “Yeni doğan çetesi!” Öyle küçük falanda dolandırmıyorlar. Dolandıracak vatandaş bulamadıkları için devleti dolandırıyorlar…

Peki, bunları niye yazıyorum biliyor musunuz, “Sülün Osman, Banker Yalçın, Selçuk Parsadan” gibi ünlü dolandırıcılara rahmet okutan yeni dolandırıcılar gemi azıya aldılar, kimi bulurlarsa onların ismiyle dolandırıyorlar. Dün Büyükşehir Belediyesi’nin sosyal medya hesaplarından şöyle bir uyarı yer aldı; “Dolandırıcılara Dikkat! Belediye bürokratlarımızın adı kullanılarak, ihtiyaç sahibi insanlara destek sağlamak adı altında bağış toplandığı yönünde şikayetler almaktayız. Belediyemiz bürokratlarının veya personelinin destek adı altında hayırseverlerden yardım talebinde bulunması söz konusu değildir. Bu durumlara karşı vatandaşlarımızın dikkatli olmaları ve durumu 112 Acil çağrı üzerinden kolluk kuvvetlerine bildirmeleri rica olunur!” Bu tür uyarılar sadece Büyükşehir Belediyesi’ne ait değil. Özellikle Tepebaşı ve Odunpazarı belediyeleri de benzeri açıklamalara imza atıyorlar. Bu açıklamalar yersiz ve haksız değil. Çünkü özellikle dijital dünyada, sosyal medyada mağdur ve mazlum pek çok insanımızın görüntülerinin yanı sıra mazlum ve mağdur rolüne bürünmüş o kadar çok istismara açık alan var ki.

Ne yapsanız, ne söyleseniz söyleyin bu tür dolandırıcılık olaylarının önüne geçmeniz mümkün olmuyor. Çünkü Köroğlu’nun söylediği gibi, “Tüfek icat oldu mertlik bozuldu!” Özellikle internet ortamında öyle şeyler yapılıyor ki, “sizin ses tonunuz ve tınınız” üzerinden sanki siz konuşuyor muşunuz gibi metinler ve seslendirmeler hazırlayan programlar var. Böyle olunca dolandırıcılıkta sınır tanımayan “Sülün Osman, Selçuk Parsadan” gibi isimlere rahmet okutan nice türevleri ortalıkta kol geziyor. Öyle ki kendilerinin yazıp, yine kendilerinin oynadığı tiyatral gösteriler ile insanların merhamet duygularını sömüren alçaklar sadece günü kurtarıp, günü yaşayarak gününü gün ederek ellerini kollarını sallayarak geçinip gidiyorlar. Bu “şeytani zekalarını” bu milletin hayrına harcamalarını beklemiyoruz. Ama zekalarını hiç olmazsa sadece kendilerine düzgün bir hayat kurmak için kullansalar ona da bir şey demeyeceğiz de onu bile yapmıyorlar. Hangi uyarıyı yaparsak yapalım, hangi düzenleme ile engellemek istersek isteyelim illa ki dolandıracaklar. Ne diyordu Mustafa Kemal Atatürk, “Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur!” Bunların damarlarında asil bir kan yok ki vazgeçsinler. Asalet kim, onlar kim?

Birileri “ahlak” dendiğinde karşı mahalleye bakıp eleştirecekleri pek çok malzeme buluyorlardı. Ama “ahlak” başka bir şey. Eskiden “dolandırıcılığı bile ahlakı vardı!” Onu bile bozdular ya!.. Tuz bile koktuysa gerisini varın siz düşünün. Neden? Çünkü nasılsa yakayı ele verdiklerinde, bu kapıdan girip öbür kapıdan çıkıyorlar