Nasreddin Hoca tüm dünyanın ortak mirasına olmuş bir kimsedir. Bu nedenle her yerde türbesi, heykeli bulunur. Böylelikle de o, hepimizin hocasıdır. Hepimizin ortak değeridir. Ancak, şu gerçekte var. Osmanlı’nın çok geniş bir coğrafyaya hakim olmasının da payı büyüktür. Haliyle anlatılar daha kolaylıkla yayılmış ve farklı medeniyetlerde kendine yer buldu. Nasreddin Hoca araştırmaları ile tanınan Pertev Naili Boratav, Nasreddin Hoca tartışmışlarına farklı bir boyut katarak, Nasreddin Hoca’nın gerçek bir kişi mi, yoksa doğduğu Sivrihisar yöresinin bir temsili mi olduğu, sorusunu sorar. Ve tartışma, Nasreddin Hoca’yı zamansız- mekânsız bir kahramana dönüştürerek, dünyanın orta yerine bırakır. Nasreddin Hoca’nın Sivrihisar’da doğduğu ve Sivrihisar’da öldüğü artık bilinen bir gerçektir. 40 yıldır Eskişehir’de gazeteci olarak çalışan ve Sivrihisarlı biri olarak, her yıl Sivrihisar’da yapılan Nasreddin Hoca şenlikleri yakından izliyorum. Bu yazıda düşüncelerimi ve yapılan araştırmalardan kesitleri de yazıyorum. Nasreddin Hoca’ya son yıllarda daha fazla sahip çıkmak, beni mutlu ediyor.
İLK DERLEMELER
Nasreddin Hoca’yla ilgili bilgileri edindiğimiz ilk kaynak, 1480’de yayımlanan, Ebû'l Hayr-ı Rûmî’nin kaleme aldığı Saltuknâme’sidir. Nasreddin Hoca, Seyyid Mahmud Hayrânî’nin bir dervişidir. Yer yer ağzı bozuk laflar etse de aslında keramet sahibi, ermiş bir kimsedir.
Hakkındaki ikinci kaynaksa, 16. yüzyılda şair Lâmi’î Çelebi’nin yazdığı Letaif-i Lâmi’î’dir. Aslında Lâmi’î bu kitabı tam olarak bitirmemiştir. Derlediği çeşitli hikâyeleri yazıya geçirirken, eserinin edep dışı şeylerle dolduğuna kanaat getirerek yarım bırakmış, hatta yakmayı düşünmüştür. Akabinde yazdığı cüzleri oğlu Abdullah’a devretmiştir. O da mütevazılık gösterip, uygun bir önsözle kitabı tamamlamıştır. İçinde Nasreddin Hoca’nın üç fıkrası yer alır.
Bunların yanı sıra; Boratav’ın Avrupa’da yaptığı araştırmalar neticesinde bulduğu, Nasreddin Hoca’nın fıkralarının yer aldığı, otuz iki Türkçe yazma vardır. Bunların en eskisi, Oxford Bodleian Kütüphanesi’nde, 16. yüzyıldan kalma, kırk üç hikâye içeren yazmadır. Ancak batılı aydınların Nasreddin Hoca’yla ilgilenmeleri 17. yüzyılı bulmuştur.
HANGİ NASREDDİN HOCA?
Nasreddin Hoca hakkında anlatıla gelen binlerce fıkra vardır. Ve bizler onun kişiliğini, fizyolojisini, dünyaya bakışını hep bu fıkralardan derlediğimiz bilgilerle öğreniriz. İşte tam da burada başka bir tartışma devreye girer. Nasreddin Hoca gerçekte nasıl biriydi?
Anasının karnından gülerek çıktığı söylenen Nasreddin Hoca, fıkralarda farklı hallerde bulunsa da nüktedanlığını asla kaybetmez. Toplumun farklı kesimlerinin bir araya gelmiş hali gibidir.
SANSÜR DE VAR
1480 yılında yapılan ilk derlemeden bu yana, Nasreddin Hoca fıkralarının oldukça fazla bir bölümünün bağrı açık, ağzı bozuk olduğunu görürüz. Fıkralar dilden dile aktarılıp durur. Çeşitli ülkelere, hatta söylenen kimsenin ruh haline göre çeşitli varyantlar şeklinde ortaya çıkar. Kadın-erkek ilişkilerindeki tartışmaları, kadıların ve softaların çıkarcı tavırları yüzünden adaletin çarpık işleyişini, batıl inançları, dolandırıcılarını bize fıkralarında anlatır. Nasreddin Hoca’yı bir kalıba sıkıştırmak, toplumsal normlara uygun hale getirmek için bazı araştırmacılar Nasreddin Hoca’yı sansürlemişlerdir.
Boratav’ın verdiği örnekler ve yaptığı eleştiriler, kırk iki yıllık bir emek sonucu hazırladığı Nasreddin Hoca kitabındandır. Kitap iki kısımdan oluşur. Birinci bölümünde, Boratav’ın yurt dışındaki çeşitli sempozyumlarda sunduğu dokuz adet makale vardır. İkinci kısımdaysa el yazmalarından ve çeşitli kaynaklardan derlediği beş yüz doksan dört fıkra mevcuttur.
YAYINCI MÜSTEHCEN BULDU
Nasreddin Hoca’nın doğduğu orijinal ismi ile Hortu köyü bugünkü ismi ile Nasreddin Hoca mahallesindeki evi de yıllarca sorun oldu. Zaman içinde mirasçıları tarafından birkaç parçaya bölünen ev, 15 yıl önce Kültür Bakanlığı tarafından mirasçılarından satın alınarak, kamulaştırıldı. Bugünkü haline getirildi. Nasreddin Hoca Belediyesi kapanınca, evin anahtarına zor ulaşılmaya başlanıldı. Bunların hepsini haber yaptım. Arşivlerde var. 1995 de Nasreddin Hoca’nın kitabını yayınlamak için harekete geçen bir bankanın yayınevi kitabı müstehcen buldu ve piyasaya sürülmeden ortadan kaldırdı. O yıllarda yayınevinin yöneticisi olan Enis Batur, yayınevinden ayrıldı. Bu olaydan sonra kitap, Edebiyatçılar Derneği tarafından basıldı. Kısacası yaşanan olaylara bakılarak, Nasreddin Hoca fıkra kahramanı olarak görülemez. O bir filozoftur. Lafını esirgemeyen bir ustadır. Nasreddin Hoca’yı kırpmak, onun kavuğunu çalmaktan, eşeğini kaçırmaktan farksızdır.
40 YILDAN BU YANA
Nasreddin Hoca şenliği veya anma etkinliği dendiğinde çok uzun yıllar Sivrihisar’da kuru törenler yapıldı. Gelişi güzel fıkraları canlandırıldı. Son yıllarda etkinlikler festival boyutuna ulaştı. Bu yıl gerçekten görkemli oldu. Uluslararası ölçekte sanatçılarda katıldı. Sivrihisarlılar ve Eskişehirliler her geçen yıl ‘Hocalarına’ daha fazla sahip çıkacaklardır. Habil Dökmeci, ayrıca teşekkürü hak etti.