Son günlerde üst üste gelen kadın ve çocuk cinayetleri, çocukların ve kadınların cinsel istismara uğraması toplumdaki vicdan sahibi kadın-erkek herkesi ciddi anlamda hem rahatsız etti, hem de huzursuz etti. Peş peşe yaşananların aynı zamana denk gelmesi psikolojimizi biraz daha fazlasıyla bozdu. İnsanların ve özellikle kadınların ve çocukların güvenle sokaklarında gezebildiği bir şehir ve ülkede yaşamak varken nerede ne zaman, ne ile karşılaşacağını bilmeden yaşamak arasında emin olun o kadar çok fark var ki…
Son bir hafta içerisinde Türkiye’nin birçok yerinden gelen utanç verici haberler ile ilgili tepkiler devam ederken Eskişehir’de önceki gece yarısı Şirintepe Mahallesi Söğütçü Sokak’ta yine eşinin bıçaklı saldırısına uğrayan bir kadın haberi düştü ajanslara…
Sahi ne oluyor? Ne ara bu kadar aklımızı kiraya verip, vicdanımızı yitirdik. 8 yaşındaki Narin’in acısı taze iken, 2 yaşındaki Sıla bebekten gelen acı haber de yüreklerimizi yaktığı gibi içimizdeki öfkeyi daha da büyüttü desem. Bu nedir gerçekten Allah aşkına. Nasıl bir vicdandır, nasıl bir insanlıktır?
Bütün bu yaşananlara kim ve nasıl dur diyeceğiz? İnsanlar sokakta haykırıyor; “Cezasızlık canileri cesaretlendiriyor!” seslerini duyurmaya gayret ediyorlar. Gerçekten böyle… Her türlü şiddeti ve baskıyı gerçekleştirenler çoğu kez değişik gerekçeler ile sokakta ellerini kollarını sallayarak gezerken insanlar korku ve büyük bir tedirginlik içerisinde yaşamlarını sürdürmeye çalışıyorlar. Şiddet; hastanede, sokakta, parkta, tramvayda, otobüste, işyerinde, hayatın olduğu her yerde yaşanıyor ve hiçbir ahlaki sınırı da yok.
Şimdi bu tehlikeli ve korku iklimini ortadan kaldırmak için vicdanlı her insana görev düşüyor. Herkesin başını iki elinin arasına alarak düşünmesi gerekiyor.”Nereye gidiyoruz?” Bu işin sonu gerçekten nereye varacak? Düşünüyorum aklımca çözüm bulmakta zorlanıyorum. Umarım yetkili ve etkili kesimler yükselen feryatları, çığlıkları duyarlar ve toplumsal travma yaşamadan bu şiddet sarmalından çıkarız. Çünkü yaşadıklarımızın hiç birisi normal ve sıradan şeyler değil. Geriye dönüp baktığımız da insan olan herkesin yaşadıklarımız canına tak etmiş durumda.