Türkiye’nin en önemli sorunu enflasyon olarak önümüzde duruyor. Aralık ayı enflasyon verileri ekonomi yönetimini bir hayli memnun etmiş görünüyor. Enflasyon öyle sıradan bir şey değil, sadece hayat pahalılığı ile izah edilemez. Enflasyon toplumun tüm dinamiklerini tahrip eder. Geçtiğimiz gün yazdığım yazıların altına not düşen okuyucumun düştüğü notun ilgili bölümünde şöyle diyor, “İlla olumsuzluğu yazmak gerekirse ahlaki kokuşmuşluğu, çürümüşlüğü, doyumsuzluğu ve bunun ekonomiye, yöneten-yönetilen ve insan ilişkilerine etkilerini okuyalım.” Anladığım kadarı ile yaşananlar üzerinden yaptığımız eleştirilerden rahatsız olmuş bu okuyucumuz. Daha öncede ifade etmeye çalıştım, “her eleştirinin başımızın üstünde yeri var!”
Ama enflasyon-asgari ücret- emekli maaşları ilişkilendirmesinde aslında temel sorunu ben değil Türk siyasetine damga vurmuş, zamanında her türlü eleştiriye maruz kalmış ve ülkenin yönetiminde bulunmuş 9’ncu Cumhurbaşkanı Demirel bakın nasıl değerlendiriyor?
1991 yılında Doğru Yol Partisi Genel Başkanı ve ana muhalefet partisi lideri olarak TBMM bütçe konuşmaları sırasında Demirel diyor ki; “Türkiye'nin birinci sorunudur enflasyon. Hakikaten bugün, enflasyon dediğiniz halk günlük yaşar, halkın birinci sorunu geçim sıkıntısıdır. Esas enflasyon devletleri yıkan bir olaydır. Milletleri içinden bozan bir olaydır. Enflasyon sadece pahalılık olayı da değildir. Ahlakı bozar, borcu olan borcunu ödemez, alacağı olan alacağını alamaz. Hırsızlıktan, soygundan, fuhuşa kadar hemen hemen bütün yolları açar. Toplumun içini bozan bir olaydır. Onun için batılılar, enflasyona bir numaralı halk düşmanı derler. Tek kollu canavar derler. Batı enflasyondan fevkalade çekinir .”
Demek ki neymiş enflasyon? “Türkiye’nin en büyük sorunu. Milletleri içinden bozan bir olaydır. Enflasyon sadece pahalılık olayı da değildir. Ahlakı bozar, borcu olan borcunu ödemez, alacağı olan alacağını alamaz. Hırsızlıktan, soygundan, fuhuşa kadar hemen hemen bütün yolları açar. Toplumun içini bozan bir olaydır. Onun için batılılar, enflasyona bir numaralı halk düşmanıdır.”
Bugün trafikteki şiddetin, kadın cinayetlerinin, anormal davranış biçimlerinin, ahlaki sürecin erozyona uğramasının altında bu yüksek oranlı enflasyonun sonuçlarından mıdır? Sahi o meşhur “eski Türkiye’de” eleştiriler, tartışmaları, siyasetteki nezaketi, tartışma üslubunu hatırlayanlara selam olsun. Nerede o Türkiye’nin tek kanallı televizyon yayınları sırasında seçim dönemlerinde bir araya gelerek ülkenin sorunlarını tartıştığı günler? Birbirlerini eleştirirken bile “kadayıfın kızaran altını-üstünü” bile espri konusu yapabilen siyasetçileri hatırlayanları da elini kaldırmasını bekliyorum.
Bu büyük sorun karşısında asgari ücretlinin, emeklinin ve sabit gelirli kesimlerin dili olmak, onları gündeme taşımak, yarınlar için endişelenmek gereksizse, bu konuları hakaret etmeden, tartışmadan, kimseyi dışlamadan eleştirmek gereksiz diye düşünülüyorsa ona da saygı duymak gerekir. Bugün yarı aç, yarı tok yaşayan insanların dertleriyle dertlenmek ve halkın gerçek düşmanına dikkat çekmek eleştirilebilir mi? Tam anlamıyla yeni yılda da umutları kaf dağının ardına kaçmış, gönlü kırılmış, kendini toplumda dışlanmış gibi gören, ülkeye, ekonomiye yük gibi algılanan daha doğrusu algılatılan insanların sesi olmaya çalışmak kimin işine gelmez?
Yahu halk arasında söylenen, “ağlamayan çocuğa meme verilmez” sözü değildir takıldığımız. Takıldığımız ahlakı bozan, sevgi ve saygıyı ortadan kaldıran toplumun değerlerini yok eden ve içten içe çürüten yokluk ve sefalet programlarıdır. Kendi yaşamlarından gram taviz vermeden topluma sabır tavsiye edilmesinedir tepkimiz. Bugün bizim gibi tarih boyunca mazlum ve mağdurların sığınağı olmuş bir milletin çocuklarının çaresizliğinedir tepkimiz… Halkın bir numaralı düşmanı sadece benim değil hepimizin ortak tespiti olarak karşımızda duruyor. Bizim isyanımız bunadır.