Büyük felaket diye isimlendirebileceğimiz resmi kayıtlara göre 53 bin’den fazla insanımızın hayatını kaybettiği Kahramanmaraş merkezli depremlerin üzerinden bir yıl geçti. Acılar hala taptaze. Depremin yıldönümü sabahı televizyonları izlerken sessiz yürüyüşün sonunda vatandaşların ellerindeki karanfilleri depremde kaybettiklerinin anısına toplanma bölgesine bırakmalarından hemen sonra “sesimi duyan var mı?” diye bağırmalarından emin olun çok etkilendim. Demek ki acılar hala çok taze. Yaşanılan travma gerçekten çok büyük. Birkaç dakika önce yanı başınızda yatan çocuğunuzun, kardeşinizin, eşinizin, annenizin, babanızın depremde enkaz altında kaldığını hayal edin. Sizin kurtulduğunuz ama yakınlarınızın kurtulamadığı veya yardım beklediği, yine saatlerce hatta günlerce kurtarılmayı beklediği anları bir hayal edin.
Gerçekten çok büyük bir acı. Ülke olarak millet olarak bir yıl önce tam anlamıyla seferberlik ilan ettik. Gönüllüler ordusu deprem bölgesine akın etti. Bir taraftan enkaz altından canların kurtarılması için diğer yandan hayatta kalan ve kurtarılanlar için bir şeyler yapabilir miyiz çabası içerisine girdik. İnsanlar kendi yiyeceklerini, içeceklerini, giyeceklerini, yakacaklarını ulaştırabildikleri en yakın bölgeye ulaştırmaya gayret ettiler. Çünkü hepimizin kalbi acıdı yaralandı. Biz öteden bu yana toplum olarak acıları paylaşarak azaltmak için elimizden geleni yaptık. Ancak bu acı öyle bir acı değil. Bugün deprem bölgesinde hummalı bir çalışma var. Hala devlet ve millet işbirliği ile yaraların sarılması için insanüstü bir çaba gösteriliyor. Ancak insanlar yaşadıkları çadırlarda, konteynırlarda kendi yaşamlarını düşünmeden kaybettiklerinin acılarını yaşamaya devam ediyorlar. Bu toplumsal travmayı atlatmak o kadar kolay değil. Bugünden sonra hep bir yanımız eksik kalacak. Binalar yapılır ama gidenler geri gelir mi? Dün yaşadıklarımızdan ders alarak bugün ne yapmalıyız ona bakmak gerek. Deprem gibi, sel felaketi gibi yangın gibi acılar karşısında alınacak önlemleri önce bireysel olarak kendimiz ardından da kamudan ve toplumdan beklemeliyiz.
Bizi millet yapan acıları paylaşarak azaltan, sevinçleri paylaştıkça çoğaltan özelliklerimizi geliştirerek hayata yeniden tutunmanın yollarını bulmalıyız. 6 Şubatta yaşadıklarımızı unutmadan buradan gerekli dersleri çıkartarak geleceğimizi yeniden inşa etmeliyiz.