Merhaba sevgili okuyucularım...
Uzun bir aradan sonra karşınızdayım.
Neredeyse 1 aydır yazmıyorum, twitler de sakinim.
Ortalıkta gözükmüyorum.
Duygusal ve yepyeni bir başlangıcı hedefleyen bir yazı ile karşınıza çıkmak isterdim ancak gidişat mümkün olmadı.
Ben de olmuyor canlarım!
Vallahi olmuyor.
15 yıldır evim gibi gördüğüm İstikbal Gazetesi'nden ayrıldım, kolay değil nitekim.
Soranlara hüzün dolu bir bakış atmak istiyorum, gözlerim dolu dolu bakmak istiyorum.
"Zor ama nelere alışmadık ki diye yürekleri yakan konuşmak istiyorum ki" karşıdakinin bakışlarıyla silkeleniyorum.
Ya Özge senin kalem de çok sertti diyorlar, Özge eleştirmediğin kim kaldı diyorlar, ah Özge ah ben sana çok dik olma diye uyarı da bulunmadım mı diyorlar.
Birde bu cümleleri kurarken hepsinin yüzünde gülümseme, tebessüm.
"Biz ayrılıkları gülümsemeyle karşılamayı öğrendiğimiz günden beri mutluyuz da size ne oluyor ulaaan" diyerek bağırmak istediğim çok anlar oldu.
"Çok mu komik, siz hiç mi iş değiştirmediniz?" diye sert çıkmak istediğim çok anlar oldu ancak adımız çıkmış deliye biraz sakinlik Özge diyerek kendimi yatıştırıyorum.
Bunlar bir yana dursun işten ayrıldığımdan bir süre sonra Gazetemiz İmtiyaz Sahibi Hakan Kaymak ile görüşmeye gittim.
Beni güleryüzüyle karşıladı sağ olsun.
Uzun süre neler yapabileceğimizi konuştuk, anlattık ama benim dilimin ucuna gelipte söyleyemediğim çok şey oldu.
Şimdi birde korkutmak da istemiyorum.
Çünkü kendisi beni zaten gazetesine alarak ve Haber Koordinotörü olarak görevlendirerek büyük bir cesaret sergiledi, birde üstüne, "Efem beni çok şikayet ederler, hani kendimle ilgili ön yargı da oluşturmak istemem ama bilginiz olsun" diyesim geldi.
Vazgeçtim.
İnsan kendini kötüler mi?
"Yapma Özge dedim, kendini gazla, öv, ben muhteşem bir insanım, kalbim çok temizdir, öyle derler, bu kız yüzden kurtarıyor, he her şeyi yapar ama çok temiz yüzü var, kin tutamıyorsun diyorlar benim için" falan demek istedim.
Diyemedim.
Gerçekleri bilmeli.
En iyisi diyemediklerimi yazayım.
Efendim, ben belalı gazeteciyim, şimdi tamam Eskişehir'de eleştirmediğim insan kalmadı malum, o ayrı ama ben kırık dubayı çeksem dahi gazeteyi bastıkları anlar oldu.
Biz bunları yaşadık.
Her türlü ses getirebiliyorum.
Hani olur da bir gün yolda giderken "bu kaldırım taşını kim kırdı" diye haber yaparım, sonra kim olduğunu bilmediğiniz kişiler gazeteye gelerek "Ben kırmadım ulan o kaldırımı" diyerek basarsa şaşırmayın.
Nebileyim aşk üzerine bir yazı yazarım, aşığın teki üstüne alınır, "Sen benim aşkımla dalga geçmeye utanmıyor musun" diyerek camı taşlarsa falan aldırmayın.
Bunlar olağan.
Özge'nin olduğu yerde yaşanacak.
"Özge her hareketiyle ses ve etki etmeye devam ediyor" diyebilirsiniz.
Onore olurum.
Efendim hatta telefonunuzu izninizle paylaşmak istiyorum.
Ben artık o konuda da kendimi aştım, şikayet etmek isteyen bana ulaşıyor, "Aaaa dur beni mi şikayet edeceksiniz, telefon numarası var mı patronun, hani patrona ulaşamazsanız alternatif olarak İlker Gökce'yi vereyim mi" diyerek iletebilirim.
Sizden kıymetli mi canlarım!
Bir şikayetin lafı mı olur?
Biz düşünce özgürlüğüne saygılıyız!
Her neyse...
Şaka bir yana yeni dönem ve yeni başlangıç dedik.
Tebdil- mekanda ferahlık vardır dedik.
Yepyeni bir yola adım attık.
ve start verdik...
Son olarak...
Emniyet kemerlerini taktınız mı?
Hazır mıyız?
Valla söz çok sarsmayacağım.
***
Hoşbuldum!
Ayrılıklar zordur ama hissettirmediniz.
Sıcaklığınızla karşıladınız.
Sormadınız, sorgulamadınız.
O eğreti duran, "Neden" sorusunu tekrarlamadınız.
Sanki yıllardır buradaydım, sanki hep birlikteydik gibi uyum içinde bir çalışma ortamı yarattığınız için başta bana güvenen Hakan Kaymak ve İlker Gökce başta olmak üzere, tecrübelerinden her daim paylaşacağım Mehmet Göktekin, Sinan Keskin, Can Hacıoğlu, Erhan Ünal'a, çalışma arkadaşlarım Tuğba Aktay, İlksen Akkan, Esra Kahya, Merve Özdemir, Enes Karakaya, Akif Fındık, Hekim Babacan, Halil İbrahim Gökçe'ye çok teşekkür ederim.
Hoşbuldum...
ve Merhaba
2Eylül ailesi...
***
Günün sözü:
Kuantum Özge der ki:
"Özge'nin söylediklerini yapın, yaptıklarını yapmayın."